Türkiyede Kamu Kurumlarının Özelleştirilme Nedeni ve Seydişehir.

Bir önceki yazımda  Türkiyede Kamu Kurumlarının Özelleştirilme Nedeni  hakkında açıklamalar  yapmıştım. Bu yazımda ise Etibank  Alüminyum Tesislerinin özelleştirilme aşamasında, Seydişehir ( Türk ) halkı ve Eti Alüminyum işçisinin özelleştirilmeye bakış açılarını yorumlamaya ve bazı gerçekleri paylaşmaya çalışacağım.

Bir önceki yazımda, Adalet Partisinin 24 Ocak kararları ile özelleştirilmelerin önünü açtığını, halkın ağzına verilen ” zarar ediyor” sakızı sayesinde özelleştirilmelerin, TÜRK HALKINA kabul ettirildiğini belirtmiş ve Seydişehir halkının neden özelleştirilmeyi desteklediğini,  bu yazımda açıklayacağımı vurgulayarak, bitirmiştim.

Evet; Seydişehir halkı neden özelleştirmeye alkış tutmuştu. Bana göre bunun,  dört  sebebi var.

1 – İşçi; Fabrika temellerinin atıldığı 1967 yılından 1990 yılına kadar kazandığı tüm parasını, Seydişehir esnafına veriyordu. Seydişehir esnafı da parasına para, malına mal katıyordu. Fabrika işçisi, çarşı esnafının gözünde, -teşbihte hata olmasın- ”Sağmal İnek” idi.

Görünmeyen  şekli ile  belirli bir esnaf kesiminin gözünde  işçinin ev, araba alma, zevki için para harcama hakkı yok idi. Onlara göre işçiye bisiklet bile çok, yürüsün! Kirada oturacağı ev, ona çok bile! Para biriktirmek, ihtiyacı ve zevki için parasını harcamak gibi bir hakkı, olamazdı!  Ama çarşı esnafının ise,  ‘Allahın emri‘  imiş gibi her şeye hakkı vardı. Her 2 – 3 senede bir arabasını değiştirecek, Seydişehir de bir evi olacağı gibi Antalya da veya başka yerlerde 1 – 2 tane yazlığı olmalı! Bunları nereden mi biliyorum? Bende Seydişehir de yaşıyor ve toplum içinde konuşulanları duyduğum gibi, esnafı savunup, işçiyi kötüleyenlere de, gerekli cevabı verenlerdenim.

1990 yılı ve sonrasında, çalışıp üretmediği halde ‘Çağ atlatılan’ Türkiye ve Türk halkına olduğu gibi; Seydişehir işçisine de ‘Çağ Atlatıldı‘. İnsan olmanın gereğini ve gerekenlerin hepsine sahip olmaya başladı. Ev, araba, seyahat ile ailesel ve kişisel ihtiyaçlarını şehir içinden ve dışından, gidermeye başladı.

Maddi imkanları oranında çeşitli vesileler ile şehir dışına çıkmaya başlayan  işçi arkadaşlarım, şehir dışındaki yaşamı ve çeşitliliği görmeye, geçmiş yıllarda  çarşı esnafına yiyecek, giyecek vb gibi konularda ve fiyatları yönünden nasıl kazıklandığını,  anlamaya başladı. Haliyle 1985 yıl ve sonrasında yapılan her türlü alış veriş durumları, döviz üzerinden halledilmeye başlanılmıştı. Türkiye’de olduğu gibi Seydişehir’de, özellikle esnafın yaptığı yada herkesin yapmak istediği türde işçi arkadaşlarımda, cebindeki ihtiyaç fazlası olarak artırdığı lirasını, dövize çevirmeye başladı. Böylece bazı esnaflara akan ‘süt’  miktarı, dahada azalmaya yada bitmeye başladı.

Bazı ihtiyaçlarını daha ucuza, şehir dışından karşılamaya başlayan işçi, esnafın gözünde, düşman olarak görünmeye başlanıldı. Haliyle çarşı esnafının Sağmal İnek’in ‘sütü kesildi’. Seydişehir halkı ve esnafı, işçiye diş biledi. İşçi tamamen haklı mıydı? Haksız olduğu yerlerde vardı.   Mesela:

Seydişehir de olduğu gibi; Dünyanın her yerinde kimi insanların maddi gücü, gördüğü her şeyi almayı bırak, zorunlu ihtiyacını bile karşılayamayan kişilerle dolu. 1990 yılından sonra, özellikle 92 ve 98 yıllarında işe girmiş 3 – 5 yıllık yeni işçi, kıdem olarak kendisinden 15 yıl daha eski olan, işçi arkadaşın maaşına yakın maaşı, almaya başladı. Özellikle bu grup içerisinde bulunan genç arkadaşlarımız, bir anda ummadıkları bir refaha kavuştular.

Nasıl mı? Toplu Sözleşmeler yapılırken sayı bakımından ağırlıkta olan eski işçi arkadaşlarımıza, (mesela) % 15 – 20 zam verilirken, azınlıkta olan ve yeni işe giren arkadaşlarımıza, % 50 ye yakın zam verildi. Böylece tüm işçiye verilen zam ortalaması, %30 – 40 gibi yüksek gösterilirken, Türk ve Seydişehir Halkı kandırıldı. Ve çoğunlukta olan eski işçi, az zam aldı.

Ummadıkları bir refaha erişen bazı gençlerin, aşırıya kaçan nahoş hareketleri, zengin – yoksul Seydişehir halkının tepkisini çekti. Buna neden olan maddi güçlerinin yanında, zaman içerisinde bilgisayar devrinde gelişen teknoloji, kolaylaşan her türlü sanayi üretimi, kredi ve rekabete dayanan ticari kolaylıkların büyük bir etki olduğunu, unutmayınız.

Ayrıca, özellikle geçmişteki Hükümetlerin, sendikal sözleşmeler sırasında dile getirdiği, halkın kulağına soktuğu ve halkında sahiplendiği bir anlatım şekli var:  Emeklilik yaşı geldiği halde emekli olmayıp, hala çalışan, iş yerinde uyuyan işçiler var! Bu ifade şekli tüm yurt sathında geçerli olmakla beraber Seydişehir halkı, geçmişin verdiği bir hırsla bu açıklamalara sahip çıktı. Ve: Emekliliği gelen işçi, emekli olsun. Bizim çocuklarımız çalışsın, denilmeye başlanıldı.

Ey bu konuşmalara sahip çıkan  Seydişehir (Türk) halkı: Emekliliği geldiği halde hala ve hala çalışmaya devam eden, iş yerinde uyuyan sadece işçi ve işçiler mi? Emekliliği geldiği halde hala ve hala çalışmaya devam eden, iş yerinde uyuyan her türlü birim ve meslekte çalışan MEMUR YOK MU? Neden aynı terane memur için söylenmiyor!  Diliniz mi dönmüyor? Memurun tecrübelisi gerekli de, işçinin tecrübelisi gerekmiyor mu? Yoksa hep sakızlara mı dolanıyorsunuz?

NOT: Fabrikada çalışırken birlikte veya tanış olduğum; 4 C li olarak şuan devlet dairelerinde, Fabrikada çalışıyor olsalar idi, alacakları maaşın yarısına talim eden arkadaşlara: – Şuan olması gereken hakkınızı verseler, fabrikaya döner misiniz diye sorduğum kişiler: Bizler fabrikada iken, ölmüşüz, diyorlar.

Ne demek istediklerini; birazcık aklı olan varsa, düşünsün!

2 –  İşçinin, fabrikanın satışında Seydişehir halkının desteğini kaybetmesinin diğer bir sebebi de,  kısmen işçinin kendi hatası idi.. Dikkatinizi çekerim ‘kısmen‘.

Seydişehir ve civar köylerinde yerleşik, özellikle çiftçilikle uğraşan bazı işçiler, halkın arasında iken utanmadan ve ilerisini düşünmeden, haddini aşan bir şekilde: – Ben gündüz, iş saatine kadar kendi bahçemde, tarlamda çalışır, –vardiyalı–  işe gittiğimde’de  uyurum!   diyen olmuş. Kendini bilmez, kazancını hak etmeyen, yeri geldiğinde de Allah ve kitaptan dem vuran, ahlaksız arkadaşlarımızda mevcut idi.

Bir  anlamda ‘uyumaya’ gelenler var idi! Ama nasıl? Dışarıdaki kişi, fabrikaya  yatmaya gelenin ne iş yaptığını bilmez. O kişi işçinin söylediğini bilir. Haklılar da. Kamu iş yerlerinde  çalışan kişiler, yapacağı işe ve çalışacağı  tezgahın kadrosuna göre işe alınır. Her işçi, kadrosunda çalıştırılır ve kendi işinden sorumludur. Her hangi bir şahsın işinde olduğu gibi, kamu işçisine  – “Gel buraya çalış –  Git oraya çalış.” diyemezsiniz. Diyecek olan teknisyen ya da Mühendis, o işçi arkadaşın isteği karşısında, yazılı bir kağıt verip her türlü sorumluluğu üstlenmek durumundadır. Yazılı kağıdı veremediği an, git başka yerde çalış deme salahiyetinde değildir. Şayet işçi  ALLAH; KİTAP, VATAN diye gider ve başına bir iş gelirse, O zaman TEK SUÇLU İŞÇİDİR. Adı üstünde devlet ve devlet dairesi, kamu iş yeridir.  Memur içinde böyledir, işçi içinde.  Ne yazık ki Türk halkının gözünde, işçinin adı var.!! Bir zamanlar başbakanlık yapmış Tansu Çiller: “İşçiye verilen para, PKK’ya gider.” dememiş miydi?

Kamu fabrikalarında çalışan işçilerin kimi 7,5 saat veya bu zamana yakın sürede  işinin , tezgahının başından ayrılamazken; kimileri de 7,5 saat eline iş almaz. Almaz derken, tezgahların  veya değişik iş yerleri arasında elinde 1 – 2 malzeme ile dolaşır durur. Esasında dolaşması bile; iş yapmasıdır. Bu kişilerin ilki seri üretimde çalışırken diğeri, getir – götür bir başkası ise Elektrik ve Makina Bakım işinde çalışmaktadır. Üretimin durduğutezgahların sustuğu yerde, 7,5 saat eline iş almayan, sabahtan akşama kadar dolaşan kişi, çalışmaya başlar. Düzen bu şekildedir. Efendim “Niye yatacak, vatan, millet adına gitsin yardım etsin! Başka yerde çalışsın! ” demekle, iş olmuyor.

Şayet işçi kendi isteği veya başındaki yetkilinin  sözlü  talimatı ile, kadrosu dışında bir iş yapar ve başına bir iş gelirse;  ‘O’  işçiyi sözlü olarak gönderen yetkili  ” Ben gönderdim, DEMEZ – DİYEMEZ.” Yanan, işçi olur. Yine iddia ederseniz, O zaman ben size en az 10 şahitli bir iş kazasının hikayesini anlatırım.  Hal böyle iken yine suçlu; İŞÇİ OLUR. Vesselam. İşçi arkadaşlar arasında iş yerine gerçekten yatmaya gelen kişiler olmuştur. Ama bu kişiler bir elin 10 parmağını geçmez, geçemez. Ama bir çürük elma, bir kasa elmayı çürük eder –etmeli’mi? Ve etti de.

3 – Diğer önemli bir etken; AKP Konya Milletvekili ve Seydişehirli hemşehrimizin radyoda ve çeşitli mahalli yerlerde söylediği tekrarlanan; Eski işçi işten çıka-rıla-cak, onların yerine 5.000 -beşbin- genç işçi alınacak açıklaması, işçiye kin duyan Seydişehir halkının aklını başından almaya yetti, arttı bile. Böylece çalışan eski Eti Alüminyum işçisi, halkın desteğinden mahrum kaldığı gibi, garezine bile uğradı.

Not: 2016 -17 yılı itibari ile Ce-Ka Eti Alüminyum’da çalışan işçi sayısı: 1200  kaynak: Seydişehir’in Sesi gazetesi

17 Şubat 2016 – Seydişehir Öz Çelik  – iş sendika şb açıklaması: Kamuda iken çalışanlar ise: 1400 kadrolu işçi + ≈ 700 taşeron işçisi + 400 memur =  2500 çalışan kişi ekmek yiyordu. Ya şimdi? 1200 kişi.  Gelelim en önemli 4.  şık.

4 –  İşçinin temsilcisi, savunucusu  olması gereken! Hak İş’e bağlı Öz Çelik  İş sendika’mız! (Karabük Demir Çelik fabrikalarında olan örneğinde olduğu gibi) kendi menfaatleri yönünde  bir pay çıkartma telaşına düştü. Fabrikanın satışında hesaplanmış olan hisselerin, % 14’nü alabilmek için, gayret göstermeye başladı.

Bu gayretleri sırasında sendikal çıkarları, işçi çıkarlarının üstünde sayıldı. % 14‘lük hissenin adı ‘Altın Hisse’ olarak addediliyordu. Hükümet ve/veya fabrikayı satın alan şirket ile yaptıkları pazarlıklar fayda vermeyince, o ana kadar akıllarından bile geçirmedikleri gerçek görevlerini hatırladılar.

Pazarlıkları olumlu gelişse idi  Sendika işçiye dönüp -Oturun oturduğunuz yere, kıpırdayanı mahvederim, diyebilecek durumda olacaktı. Ama sendikadaki hesap, Özelleştirme İdaresinde onay görmeyince; Seydişehir’e gelip,  ‘ sendika’cılık‘ oynamaya  başladılar.

Ayrıca, bir önceki yazımın sonunda belirttiğim konuyu burada da  vurgulamamda fayda var. Seydişehire bir akşam vakti gelip genel müdürlük sahası içerisinde konuşan Başbakan RTE’ nı alkışlayan işçinin % 90’nı taşeron firmada çalışıp: – Fabrika satıldığı zaman    kalifiye işçi – usta  olacağız, diyen gençlerdi. Bunların haricinde, uzaktan dinleyip – seyredenlerin haricinde, kendi geleceğinin vehametinde olmayan, geleceğini düşünmeyip sırf  yaranma telaşında olan ≈ 50 kadrolu işçi, şak – şaklamıştır.  Buda böyle biline.  Velhasıl;

Kamu iş yerleri, herhangi bir iş yeri değildir. Devlet, çıkarttığı kanunlara bazen ters düşse de,  sonuçta istese’de – istemese’de çıkarttığı kanun ve yasalara uymak zorundadır. Dünyanın her yerinde de böyledir. Devletin Başbakanı, Bakanı, Müsteşarı, Müdürü , Şefi, Makina Mühendisi , Teknisyeni aracılığı ile bu sorumluluğu alamıyorsa, işçiyi suçlamanın alemi ve gereği yoktur. ( Bu yazdıklarıma bir itirazınız olursa, lütfen YORUM kısmına yazınız. Ben cevabı-nızı-  vereceğim.)  9 Kasım 2011

24 Mart 2015 tarihli Aydınlık Gazetesi: CHP Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın önergesini yanıtlayan;  Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız…Bedava verilen barajdan Ce-Ka 3 katrilyon TL kazandılar. Seydişehir  Eti Alüminyum Fabrikasını çalıştırmak üzere bedelsiz verilen Oymapınar Barajında 2011 – 2014 arası üretilen elektriğin yüzde 86.8’inin piyasaya satıldığı ortaya çıktı…..  “Oymapınar Barajı, Seydişehir Eti Alüminyum Fabrikası çalıştırılsın diye Cengiz İnşaat’a bedava verilmiştir. Bakan’ın yanıtı fabrika çalışsın diye verilen barajın, fabrikanın enerji ihtiyacı için değil, şirketin nakit ihtiyacı için, şirkete doğrudan para aktarmak için kullanıldığını ortaya koymaktadır. Bu kadar açık hukuksuzluğa rağmen, Oymapınar Barajı geri alınmıyorsa, Cengiz İnşaat’ın cebine giden yaklaşık 3 katrilyon lira geri alınmıyorsa, burada iktidarın da ortaklığı söz konusudur. Oymapınar Barajı Cengiz İnşaat’a dolaylı olarak da AKP’ye para akıtıyor.” 11.2016    ALBAYRAK

2020 yılı İslamın Emirleri Olan Şartları Uygulayan Ülkeler Sıralaması.

09.2021 – “Batı’ya gittim ve İslam’ı gördüm ama Müslüman yok; Doğuya döndüm ve Müslümanları gördüm, ama İslam yok.” (Muhammed Abduh)

Yada; ” Onların yaşantısı bizim dinimiz gibi; Bizim yaşantımız ise; Onların dini gibi” Mehmet Akif Ersoy

İslam ve Müslümanlık; Sadece şeriat demek değildir. Bu sıralama içinde, din unsuru yoktur. Ekonomi, Hukuk/ Devlet Yönetimi; İnsan ve Siyasi Haklar ile Uluslararası İlişkiler/Saygınlık, krıterleri üzerinden değerlendirme yapılmıştır.

Dünyada gerçek İslamı uygulayan ülkeler. 2021 yılı 151 ülke içerisinde; 1. ve 42. sırada hiç bir Müslüman ülkesi yok. 10 puan üzerinden yapılan derecelendirme sıralamasında Yeni Zelanda 9.08 puan ile 1. Sıralamaya giren ilk müslüman ülke olan Malezya’nın puanı ise 6,27

Yeni Zelanda; İzlanda; Hollanda; İsveç; Norveç; Danimarka; İrlanda; İsviçre; Kanada; Finlandiya; Almanya; Avustralya; Lüksemburg; Avusturya; İngiltere; Japonya; Belçika; Estonya; Slovenya; Malta; Portekiz; Çek; Fransa; İspanya; Hong Kong; ABD; G.Kore; Singapur; İtalya; Litvanya; Mauritius; Letonya; Şili; Slovakya; Polonya; Kıbrıs; Uruguay; Kosta Rika; Macaristan; Hırvatistan; Yunanistan; İsrail

Ve en iyi sıralamaya giren ilk müslüman ülke ise; 43. sırada Malezya var. Diğer Müslüman ülkeler sıra numarası ise; 47; 51, 53, 59, 62, 63, 65, 74, 75, 84, 85, 89, 93, 94, 96, 100. 108, 114, 115, 116, 117, 120, 121, 127, 128, 130, 132, 134, 135, 140, 141, 142, 149, 150, 151 İslamı yaşayan ülkeler sıralamasında Türkiye kaçıncı?

Yıllara göre Türkiyede İslami yaşantı derecesi ise – 2015 / 65. – 2016 / 73. – 2017 / 81. – 2018 / 95. – 2019 / 96. – 2021/ Türkiye 100.

2020 yılında, 100. sırada; Dünyanın kıskandığı Türkiye! Puanı; 3,88 Hadi teknik teknoloji bizim değil diyelim. Müslümanlığı, Suudi Arabistana ve Araplara kaptırmayan Türkiye Ekonomi; Hukuk/ Devlet Yönetimi; İnsan ve Siyasi Haklar ile Uluslararası İlişkiler/Saygınlık sıralamasında yok yerlerde. Nerede Müslümanlık? 09.2021 Kaynak: http://islamicity-index.org/

Dünyada her konuda yaşam şartları en iyi olan devletler ve yaş ortalamaları.

08.2022 –  https://www.usnews.com/news/best-countries

2017 yılı 80 ülke arasında;  İsviçre, Kanada,  Almanya, İngiltere, Japonya, İsveç, Avustralya, ABD, Fransa, Hollanda,… 36- Türkiye

2019 yılı 80 ülke arasında:  İsviçre, Japonya, Kanada, Almanya, İngiltere, İsveç, Avustralya, ABD, Norveç, Fransa…  34. Türkiye...

2021 yılı 78 ülke arasında; Kanada, Japonya, Almanya, İsviçre, Avustralya, ABD, Y.Zelanda, İngiltere, İsveç, Hollanda, Fransa, Danimarka,…  34. Türkiye

2022 yılı : 85 Ülke arasında İsviçre ; Almanya; Kanada; ABD; İsveç;  Japonya; Avustralya; İngiltere; Fransa ; Danimarka; Yeni Zelanda ; Hollanda; Norveç; İtalya; Finlandiya — ——-  30. Türkiye

Dünyada siyasi ve ekonomik olarak SÖZÜ GEÇEN ülkeler;

2021 yılı; ABD,  Almanya,  Çin,  İngiltere,  Rusya,  Japonya

İNSANLARI MUTLU OLAN ÜLKELER :

2021 yılı;  İtalya,  Fransa,  ABD,  İngiltere,  Japonya,  İspanya

KÜRESEL PAZARLAMA / İHRACAT :

2021 yılı, Singapur,  Hindistan,  Çin, Japonya,  Mısır,

BİREYSEL SAĞLIK BESLENME, ÖZGÜRCE YAŞAM :

2021 yılı; Kanada;  Danimarka;  İsveç;  Norveç;  İsviçre;  Avustralya;  Hollanda;  Finlandiya;  Almanya;

2022 : İsveç; Danimarka, Kanada

18.09.2021 yılı saat 01,31  itibari ile, Dünya nüfusu 7 milyar 893.817,150 milyon olup yılda 81 milyon doğum artış olmaktadır. Türkiye nüfusu itibari ile; 85,459,775 ile dünyada 17. sırada  kaynak: worldpopulationreview.com

Dünya Sağlık Örgütünce 2021 yılı  Türkiyede yaşam süresi 2021 yılı erkeklerde 75 kadınlarda 80,8 yıl. İle dünyada 201 ülke arasında, 58.

Dünyada en uzun yaşamın olduğu ülkelerin, Kadın ve Erkek yaş ortalamaları

Hong Kong  K; 87,8 – E; 82  Japonya  K; 87,7 – E; 81,5  Makao ( Çinde özerk bölge) K; 87,2 – E; 81,3  İsviçre K; 85,6 – E; 81,9  Singapur K; 85,8 – E; 81,6  İspanya K; 86,3 – E; 80,9  İtalya K; 85,6 – E; 81,4  Avustralya K; 85,4 – E; 81,6  İzlanda K; 84,5 – E; 81,6  G. Kore K; 86,1 – E; 80,1

İnsanların  en az yaşadığı ülkeler ortalaması ise :  Çad  54,4  Lesoto  54,3  Or, Afrika Cum. 53

Dünyada  kadın ve erkek yaş ortalaması ise;  69,7 yıl.

Kadınların daha uzun yaşamasının nedeni : İnsanlarda cinsiyeti  belirleyen Kadınlarda Östrojen, Erkeklerde ise Testosteron hormonu var.

Östrojen hormonu kadınların, erkeklere nazaran daha az kalp hastası olmasını sağlıyor. Bu kadınların daha fazla yaşamalarına neden olan 1. Nedendir.

2. ve en önemlisi ise! Kadınlarda (biri yedek) iki tane, sağlam X kromozomu varken Erkeklerde ise bir tanesi saglam X ile, ( yedek X in yerine bir ayağı olmayan) Y kromozomu bulunmaktadır.

Kadınların X kromozomunda bir hastalık olduğunda yedek X, esas göreve başlıyor. X in dört kolundan birinin eksik olmasi nedeni ile Kadın, Erkek ömrünün toplamına ilaveten ~ 5 sene daha fazla yaşamasına neden olmaktadır.

Ayrıca,  Erkeklerde olan içki ve sigara alışkanlığı, erkek ömrünü azaltan diğer bir nedendir. İlaveten kadınların doktora gitme alışkanlığı,  erkeklerden daha fazladır. Kaynak: livescience.com  – 03.2022

Dünya Sağlık Örgütü  ( WHO ) nün yaptığı açıklamaya göre: 65 yaş ve üzeri insanlar yaşlı olarak addedilmektedir. Bu kuruluşun yaptığı yaş sıralamasına göre ise;  65 – 74 yaş arası Genç Yaşlı  /  75 – 84 Orta Yaşlı /  85 ve üzerindeki insanlar ise İleri Yaşlı gurubunda yer almaktadır. Yine bu örgütün yaptığı tespit ve açıklamaya göre 1955 yılındaki insanların yaş ortalaması 48 iken, 2025 yılında dünyadaki insanların yaş ortalamasının, 73 olacağı tahmini  belirtilmektedir.

Uzun yaşam için; Hekim.com sitesinden alıntı yaptığım aşağıdaki açıklama ve uygulamaları, yerine getirmeliyiz.

1 – Fazla uyumayın,  2 – İyimser olun,  3 – Fazla seks yapın,  4 – Ev hayvanı edinin,  5 – Zengin olun,  6 – Sigarayı bırakın, 7 – Sakin olun,   8 – Evlenin   9 – Spor yapın, 10 – Gülün, neşeli olun, 11 – Zayıflayın,  12 – Stres yapmayın 13 – Meditasyon yapın,  14 – Kolesterolü ölçün, 15 – Antioksidan alın. Bu da benden : Aklınıza geldikçe hareketli bir müzik ile oynayınız.

Ne diyor Cenabı Allah; Her ne kadar -‘Ömür ne uzar, ne kısalır‘ dese de, hiç bir kimse ömrünün ne kadar olduğunu bilemez vede Allah CC – Benden niyazda bulunun, verdiğim -cana-  emanete sahip çıkın, ve benden ömür dileyin, diyor.  Cenabı Allah -İnsan ömür süresi -ne uzar, ne kısalır, desede belki bu süre insanların yakarışları ile sınırlı olup – olmadığını kim iddia edebilir. 12.2010   Mecit ALBAYRAK

Bölgesel İklimlerde Etkilenme şekli,

01.2022 – Bölgesel iklim durumlarını belirten yazım; özellikle meteoroloji genel müdürlüğünün yayınladığı istatistiksel renkli meteoroloji haritasını yorumlama, çeşitli araştırma ve tespitlerime dayanmaktadır. 2019

Seydişehir ve Beyşehir arasındaki iklimsel fark, cografi olarak akdeniz bölgesi ve iklimi altındadır. Dolayısı ile yapılan araştırma, akdeniz iklimine dayanmaktadır. Konya Selçuk Üniversitesi Seydişehir / Beyşehir arasındaki iklimsel farklılıklar araştırması yapmış.  Belirtildigi üzere, yağmurunu toros dağlarının güneyine bırakıp hafifleyen bulutlar, ısınarak yükselmekte ve Toros dağlarını aşmaktadır. Bilimsel açıklamaya göre iç kesimlerin soğuk havası ile tekrar karışıp nemle dolan sıcak hava, Seydişehiri hem yağmur, hem ısı olarak Beysehirden daha fazlası ile etkilemektedir.

Seydişehirde iklimsel değişim tespitleri; 2016/17 kışında 260 cm kar yağmıştı. Uzun süre kalmadı. Aşırı soğuklar, daimi olmamıştı. Bir ara – 27 C’ görülmüştü. 2017 Ağustos ayının 3.4,5,19,20. günlerinde ise hafif bile olsa yağan yağmurları da gördük. 2021 yılı eylül ayında Bursa’da görevli akademisyen: – Bu sene leylekler erken gitti, kışın soğuklar çok olacak, diye fikir yürütmüştü. 15 .12. 2021 şuan 29.01.2022 dışarıda kar aralıklı yağmışken ∼ 150 cm kar eridi/yağdı ve şuan dışarıda şehir içinde sıkışık 30 cm kar var ve zaman zaman soğuklar – 28 C’ zorluyor. 10 Ocaktan bu yana 0C’ /- 27 C’ arasında

Akdeniz bölgesi; Alanya, Antalya bölgesi içerisinde en sıcak olan bölgedir. yağmurlu gecen yıllara örnek 2018 Mayıs haziran arası Türkiyenin tamamında olduğu gibi Seydişehirde aralıklı olarak 50 günün yarısında dakikalık bile olsa yağmurlar yağmıştır. 2018-19 yılı, açıklandığı üzere tüm sahil bölgelerimiz, Antalya  / Serik Gebiz bölgesi örneğinde olduğu gibi, kapalı ve yağmurlu; 2019/20 yılı yağmur az, soğuk ve serinlik, haziran ortasına kadar devam etmiştir. 2020 Mayıs ayı 14 ve 15. günleri ise gölgede, 49 C’ ile ‘cehennem sıcaklığını’ yaşanmıştır. 

İklimsel etkilerde Rakım ve dağların önemini vurgulamak babından bir örnek vereyim.

2014 Haziranında düğün için  İç Anadolu bölgesinde yer alan  Eskişehir – (köse)Mihalgazi ilçesine gitmiştik. Buranın merkez nüfusu 1700. Dört tarafı dağlık ve tam orta çukur bölgesinden,  Sakarya nehri akmaktadır. Rakım olarak, Sakarya nehrinin aktığı bölge  ≈ 165 mt, ilçe Kaymakamlık binasının olduğu yer ise ≈ 215 mt.  300 – 400 mt yukarısında ise, Sakarı kaplıcaları yer almakta. Sakarya nehri yatağı, Karadenize kadar bir boğaz vazifesi görüp, denizin nemli havasını buralara kadar ulaştırıyor.

Mihalgazi ilçesinde turuncgiller ve muz hariç her türlü meyve, bitki ve şimdi yapılmayan pamuk üretimi bile yetiştirilmekte ve yapılmakta imiş. Plastik seralar, Mersin – Anamur ilçesinde gördüğüm gibi, bu bölgeyi  kaplamış durumda. Düğün sahibinin anlatımı ile; bu sene (2013/2014) kış olmadığı için, beş kez yeşil sebze mahsulü  kaldırmış. Bu yerin yıllık sıcaklık  ortalaması ise:  13 C’

Aynı şekilde Antalya /Akseki ilçesine bağlı dag ve yüksek tepeler ile çevrili, 850 mt rakımlı Cendeve bölgesinden, Akdenize inen Manavgat çayının bulunduğu boğaz, Akdenizin sıcak havasını buralara getirip, turunc hariç zeytin ağaçları ve çam fıstıklarının yetişmesine neden olmaktadır.

Ülkemiz; kış mevsiminde güneş ve sıcaklığını,  bölgelerimize göre en az 1 – 2 saat, en fazla ise  8 – 10 saat arasında görmekte ve hissetmektedir kaynak Nasa – BBC )

Uluslararası Uzay Üssü bağlantılı olarak NASA nın 23.03.2014 tarihinde yayınladığı bir bilgiye göre: Dünya atmosferinde ve her bir (1) saniyede elli (50) kez şimşek çakar. Günde 86.400 yılda 31.536.000 kez olmaktadır.

Ülkemizin, iklim konusunda  şansız olduğu bir tarafı var.(en azından Seydişehiri örnek vereyim: 1986 – 1987 kışında, evlerin içindeki banyo kazanları ve su saatlerinin  patladığı kuru soğuk/ tipi poyraz rüzğarlarını yaşadığımız gibi; 1987 yılı Kırk -40- ikindi Nisan yağmurları ile ardından güneşli bir mayıs ayını yaşadık. 2012 yılında, kurak bir Nisan ayı ile, soğuk bir Mayıs ayını yaşadık.

20 Eylül 2013 – 20 Haziran 2014 ayları içerisindeki aylar ve  mevsimler, bilindiği şekli ile geçmemiştir.  Eylül sonlarında Manavgat ve Seydişehire yağan yağmur, Ekim ayında görülmemiş, kasım ayında ise tekrar kısa bir süre yağmur yağmıştır. Yağmurun görüldüğü günler haricinde Sonbahar her bölgede ılık geçmişti. Kış mevsiminde kar, Seydişehire iki kere yağmış olup, 2 günde erimiştir.

Manavgata ise Mart ayının başlarında yağmur yağmış, Nisan başına kadar arkası gelmemiştir. (arılarım olduğu için biliyorum) Diğer bir ifade ile Ekim – Mart arası sıcak;  Nisan – 10 Haziran arası ise, serin geçmiştir!    01.2013

Kralın yolunda yürüyen en güzel kişi.

01.2022 – Kral,  halkı için geniş bir yol yaptırmaya karar verir.  Zaman içerisinde yapımı tamamlanan yolu halka açmadan önce,  bu yol üzerinde bir yarışma düzenlemeyi daha uygun bulur. Kral, isteyen her kişinin bu yarışmaya katılabileceğini ayrıca,

Bu yoldan geçecek en güzel kişi’yide  belirleyeceğini, ilan ettirir.

Yarışma günü,  insanlar akın akın gelirler. Bazıları  süslü en güzel arabası ile, bazılarıda en güzel elbiselerini giymiştir. Kadınlardan kimileri saçlarını en güzel  biçimde  yaptırmış, kimileri de  en güzel yiyeceklerini yanında getirmiştir. Gençlerden bazılarıda sporcu kıyafetleri içerisinde, yol boyunca yarışmaya hazırlanırlar. Nihayet, gün boyu bütün insanlar bu yoldan gidip – gelirler.

Fakat kralın yanına gelen insanların hepsinin yüzleri asık bir vaziyette, aynı şikayette bulunurlar.  – Yolun bir yerinde iri taşlar  ve  moloz yığınları var. Bu birikintiler yüzünden yürüyüşümüz zor oldu, derler.

Günün sonunda bir yarışmacı kralın yanına, yorgun argın ulaşır. Üstü başı toz toprak içerisindedir. Krala büyük bir saygı ile yönelerek, elinde tuttuğu  altın kesesini uzatır.

 Yarışma yaptığım yol üzerinde yolu tıkayan taş ve moloz yığınlarından yolu temizlemek için uğraşırken, geciktim.   Bu altın kesesini de  moloz yığınları altında buldum.  Bu altın kesesi de size ait olmalı, der ve keseyi krala uzatır.  Kral gülümseyerek cevap verir:

–  O altınlar sana ait.

–  Hayır, benim değil. Benim hiç bir zaman bu kadar çok param olmadı.

– ‘ Evet ‘ der kral  ” Bu altınları sen kazandın ve yarışmanın galibi de  sensin. Yoldan, En güzel geçen kişi sensin. Çünkü, yoldan  geçen en güzel kişi,   ” Ardından gelecekler için, yoldaki engelleri kaldıran kişidir.”

Alıntı:  KÜPE Dergisi .     03. 12. 2011  Cumartesi  –    Mecit  ALBAYRAK

Anayasa Mahkemesince; Özelleştirmeler ile ilgili bakanlar kurulu kararının iptali hakkında.

 01.2022 – Türk topraklarının bölünmesi yolunda sayılan her türlü faaliyet, Hükümet tarafından aynen ve fazlası ile destek görmektedir.  Kendisine ters bir görüşteki kişinin mahkemeden aldığı haklı bir karara hemen itiraz edip, bir üst mahkemeye taşımaktadır. Bu tip uygulamaları örneği her zaman vardır.
Diğer taraftan, AB nin, Türkiye’deki azınlıklar için ‘bastırarak’ isteyeceği her türlü kolaylık, en kısa zamanda yerine getirilirken, Ne yazık ki vatanın ve milletin menfaati için, Seydişehir Eti Alüminyum tesislerinin satışının iptal edilmesini  isteyen  T.C. mahkemeleri ve kararı yok sayılıp, milletin malının talan edilmesine imkan sağlanmaktadır. Geçte olsa yanlış hesap Bağdat tan döndü. Bakalım nereye kadar!  ——

” Danıştay 13. Dairesi’nin, bazı özelleştirme uygulamalarını durduran kararlarının, uygulanmaması için Bakanlar Kurulu aldığı kararı, Anayasa Mahkemesi’nce iptal edildi.

Danıştayın satışlarını iptal ettiği ama AKP hükümetinin mahkeme kararlarını uygulamak istemediği fabrikalar satış listesi ve Anayasa Mahkemesininde, kabul etmediği hükümet uygulamalarına takılan işyerleri; 

1. Seydişehir Eti Alüminyum (Rizeli hemşehrisi; Cengiz -Kardeşler- İnşaata verilmişti)
2. Kuşadası Limanı (Limaş AŞ daha sonra İsrail’li Sami -Sammy- Ofer’in oğlu Eyal Ofer’e satılmıştı)
3. TÜPRAŞ (Yüzde 14.76 oranındaki hissesi İsrail’li Sami Ofer’e verilmişti)
4. SEKA Balıkesir (SÖZCÜ’de daha önce yazdığımız gibi, şehrin ortasında 2.000 dönümü yakın arsası, 230 lojmanı, 30.000 m2 fabrikanın kapalı alanı olan bu tesis, sadece 1.1 milyon dolara adeta bedava Başbakan’ın dünürü Albayrak Grubu’na satılmıştı)
5. Çeşme Limanı (Ulusoy Ortak Girişim Grubu’na satılmıştı). satılması işlemlerini iptal eden yargı kararlarını ortadan kaldıran Bakanlar Kurulu kararı, Anayasa Mahkemesi kararı ile, boşa çıkmış oldu.

Danıştay 13.Dairesi, hukuka aykırı olan ve adeta bedavaya giden yukarıdaki özelleştirmeleri ( Seydişehir Eti Alüminyum 2006 yılında) iptal etmişti. AKP bu iptaller üzerine, inanılmaz bir yol izlemiş ve 26 Nisan 2012 tarihinde mecliste çıkartılan 6300 sayılı yasaya bir düzenleme ekleyerek, “Danıştay kararının uygulanMAMASI konusunda”, Bakanlar Kurulu’na yetki vermişti!

Bakanlar Kurulu da 12 Haziran 2012 tarihli Resmi Gazete’de; fiili imkansızlık nedeniyle Kİ, bu imkansızlığı da Hükümetin kendisi yaratmaktadır.  CHP’nin olayı Anayasa Mahkemesi’ne götürmesi üzerine, Anayasa Mahkemesi, Bakanlar Kurulu kararının dayanağı olan yasal düzenlemeyi iptal etti. Lakin hemen sevinmeyiniz; Anayasa Mahkemesinin  kararının devamında :

Şayet özelleştirilen yeri alanların aldıkları kurum dahilinde yaptıkları yatırım ve modernize neticesinde, devlet malının geri dönüşümü imkansız hale gelmiş ise, özelleştirilmenin iptalini isteyen mahkemenin kararları YOK SAYILACAK.  Bu şekle göre elimde 2015 yılına ait yeni Meram Gazetesinin ekine göre 2005 yılında Cengiz Kardeşlerin 305 milyon $ aldıkları Eti Alüminyum fabrıkasına bu güne kadar 550 milyon $ yatırım yapmışlar! 2005 yılında özelleştirildiğinde –  5000 işçi çalışacak – çalıştırılacak denilen fabrikada yine bu ekte yazıldığına göre 1200 kadrolu 500 taşeron işçisi olmak üzere toplam 1700 işçi çalıştırılmakta imiş.

Fabrikanın satışına karar verildiğinde fabrikada 1400 kadrolu + 400 memur + 700 taşeron olmak üzere toplam 2500 kişi çalışıyor idi

10.2013 Avukatımız Sayın Ali Altay bey ile yaptığım görüşme neticesi:  Anayasa Mahkemesinin açıklaması gereken gerekçeli kararın beklenilmesi lazım. Bu gerekçeli kararda; Özelleştirilme mağduru işçilerin ÖZLÜK HAKLARI VERİLME-li-Sİ  gerekir ( bu konuda https://aksan.av.tr/tr/blog/detail/18  bakınız) veya türünde bir karar verilmesi halinde bazı haklarımız olacak. Özlük hakkımızın yok sayılması halinde ise, yapılacak bir şey kalmıyor. Ali Bey, açıklanacak karara göre hareket edileceği ve bizlerin bilgilendirileceğini belirttiler. 08.11.2013

Evet; beklediğimiz karar açıklandı. Bazı arkadaşlar ile ben, bir takım gelişmeleri takip ediyor idik. Netleşmeden paylaşmak istemedim. Gelişme şu şekilde:  11 Haziran 2012 tarihinde Hükümet, – Özelleştirilip, geçen zaman içerisinde alıcı kişiler tarafından yapılan bazı yenileştirme veya değiştirmeler neticesinde, geriye dönüşü müsait olmayan kamu mallarının geriye alınmayacağı konusunda bir kanun çıkartmış idi.

Bu kanunun yayınlanmasından sonra; Nilgün Üğüşlü isimli bir bayan avukat;   – Danıştayın, özelleştirilmelerin iptaline ilişkin almış olduğu kararları geçersiz sayan  Hükümet uygulamalarının  İPTALİ için açmış olduğu dava, sonuçlandı. Ve hükümet aleyhinde karar çıktı. Bu şekle göre Tüpraş; Eti Alüminyum, Seka ve Kuşadası Limanının satışının iptali kararının uygulanmaya konulması yolu açıldı.  (Not: Yukarıda anlatılan konu çerçevesinde benzer bir davayı Anayasa Mahkemesinde açmak için avukatımız ile yaptığım görüşmelerde Ali bey – Şimdilik beklemem gerektiğini  belirtmişti.)

Yapılan açıklamaya göre Tüpraş’ın % 14 lük hissesinin borsa değerinin altında satılması;  52 milyon $ değerindeki Seka’nın 1,1 milyon $ satılması ve Cengiz Kardeşlere peşin 290 milyon $ satılan Eti Alüminyum Fabrıkasına ilaveten bedava verilen Oyma Pınar Hidroelektrik Santralinden dolayı devletin (Enerji Bakanlığının açıklaması doğrultusunda) 268 milyon$ zarara uğratıldığı tekrarlanmıştır.  Kaynak: Meltem Tv

Bu kararlar doğrultusunda, Özelleştirme Dairesi bu satılan fabrıkaları geriye almak MECBURİYETİNDE.  Teslim aldığı günden itibaren 2 -iki- iş günü içerisinde İŞTEN ÇIKARTILAN İŞÇİ ARKADAŞLARIMIZI GERİYE ÇAĞIRMAK ZORUNDA olduğu, çağrılmadığımız takdirde işçi arkadaşlarımızın Özelleştirme Dairesine karşı dava açılması gerektiği konusunda malumatım bulunmakta.  27.12.2013

Hükümet, Danıştay kararının iptali için Anayasa Mahkemesine baş vurmuş. Anayasa Mahkemesinin vereceği karar, neticeyi belirleyecek. 28.12.2013

Kısaca;

Anayasa Mahkemesi (AYM) başkanı Zühtü Arslan: AYM’nin bu güne kadar verdiği hak ihlal kararlarında;  %52,1 oranında, adil yargılanma hakkının (siyaseten) ihlal edildiğini belirtiyor.  Haziran 2020

İlaveten;  Bırakalım özelleştirmelerde yapılan haksızlıkları. Şunu okuyun ki; Adaletsizlik ve adalete uymamanın derecesini ne kadar çok olduğunu bilelim ve düşünelim.

14.02.2022 pazartesi günü Anayasa Mah. başk. Zühtü Arslan; 2012 yılında yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesine bireysel baş vuru konusunda çok büyük başvurular yapılmaktadır, demiştir. Bu ne demek; Normal bir mahkemede hakkını alamayan vatandaş, bu makama baş vurmak zorunda kalıyor, değil! Mecbur ediliyor.

Bu ise; her yerde olan haksızlık ve adaletsizliğin ayyuka çıktığının bir göstergesidir.

ARI VE ARICILIK HEVESİM !

01.2022 –  Arıcılığı  yıllardır yapmak isterdim. 1987 yılında Alüminyum fabrikasında çalışırken, arıcılık kursuna gitmek istedim. Lakin, kurs yeri ve saatleri uygun olmadığı için, gidemedim.

Emekli olduktan sonra bir ara 2 dönem apartmanımızda yöneticilik yaptım. Bu zaman içerisinde, ilçemizde açılmış olan arıcılık kursuna başladım. Genel kurulda apartman için çalıştırdığım kişi haklı, ben haksız oldum. Tekrar seçtiler ama,  hala ve hala çalıştırdığım kişiyi savunmaya devam etmeleri üzerine, yönetimi bıraktım. Bunu niye yazdım! Toprak ve Arının, verilenleri inkar etmediğine inandığım için.

Kurs sonunda arıcılık sezonu bitmek üzere olduğundan, hemen arıcılığa başlayamadım. 2010 yılı Nisan ayında, kurs hocamın vasıtasıyla  öğretmenlikten emekli bir arıcı ile temas kurup, başlangıç olarak iki arılı kovan  alma konusunda anlaştık. Yalnız arılar kışlık  yerleri olan Antalya’dan geleceklerdi.

22 Nisan 2010 cuma gecesi bir kamyon dolusu kovan geldi. Saat 02.00 de indirmeye başladık. Beş gün sonrası ustam olacak kişinin önerileri ile iki adet kovanı seçtik. Ustamın yanında bir ortağı var. Esas yönetim hoca’da.

Onların yanında bazen sorarak, bazende yaptıklarını gözetleyerek bir şeyler öğrenmeye çalıştım. Mayıs ayı içinde bir hazır ana alarak, 2 kovandan  3. kovan çıkarttık. Bu sene çiçek bakımından kısır bir dönem olduğu konuşuldu. Geçen sene ‘oğul’ çok vermişken, bu sene ustalarımın yaklaşık 110 kovanından sanırım, 10 tane oğul aldılar.

Her işin kendine göre bir zahmeti var. Haliyle ağır bir işi olmasa da, kovanların yanına gidip gelmek bile bir iş. Bunu şikayet yönünden yazmıyorum. Kovanların olduğu mevkinin, tepelerin ve dağların yanında olması, bana apayrı bir haz veriyordu. Bu işi zevk ala ala yapıyordum vede hoşnut’tum.

İyisi – kötüsü ile 5 ay 10 günlük acemilik ve yaz dönemi, 25 Ekim 2010 cmt akşamı,  Allaha  şükür selamet üzere bitti. Saat 16 – 17 arası rüzğar ve gök gürültüsü ile başlayan bir güz yağmuru serenomisini yaşadık. Neden sonra yağmur dindi. Bu sefer ustalarla beraber, daha önce indirdiğimiz kovanları bu sefer daha kalabalık bir şekilde kamyona yükledik. Yüklemenin sonuna doğru yağmur tekrar çileşmeye başladı.

Başkaları ile konuşurken, – Benim 2.5 kovanım var, diyordum. İlk iki kovanıma ilave koymuşken, çoğalttığımız kovan sadece damızlık olarak kalmıştı.

Ustalar tekrar Antalya yolunu tutarken ben, komşumun bağına doğru hareket ettim. Daha önceden kovanlarımı nereye koyabilirim! diye düşünceye kalmıştım. Öyle ya sadece benim isteklerim değil, başkaları ne diyecek, buda önemli idi. Ama düşündüğüm kadar değilmiş. Sağ olsun komşum Hasan Gürcan abi, – Şuan deyil ama, şimdilik kardeşimin bahçesine koyalım, sonrasını hallederiz, deyince rahatladım.

Kovanlarımı koyduğum Bağarası mevki her yeri sebze bahçeleri dere tepe yeşillik olan bir yer. Şimdi nerede ise ‘bir karış’ yeşil tepeleri zor bulunan, her yeri beton evlerin kapladığı, sadece yağmur mevsiminde su gözleri açılan, bazı vatandaşların betonlaşmaya direndiği,  yeşillikler arasında bir bölgemiz.

Kovanlarımı koyduğum yer, ‘hala ben varım’ diye bilen bir yeşil bölge. Yakınında  yazın yok olma durumuna gelsede devamlı akan bir çay mevcut. Ertesi gün arılarımın hatırını sormaya yanlarına gittiğimde arılar sanki bana – Abi, bizi o kurak tozlu yerde öldürmüşsün; derecesine canlı ve eskisine göre daha hareketli idiler.

04.10.2010 pzt günü, kovanlarımın iki tanesini açtım. Nakliye sonunda bir hasar olup olmadığını görmek istedim. Üzerinde ilave olanın birini açtım, hasar yok. Mayıs ayında ana verdiğimiz kovanı açtım. Bu kovanda daha öncesi bal çıtası almıştık ama, geleceğimize yakın usta, aç-tır-madı.

Kovanı açtım ne göreyim; ilaveli kovanda arısız boş yer görünmezken, bunda arılar üst ,üste binmişler. 9,5 çıta bal ve arı dolu. İkisini alıp, taze çıta koydum. Etraf arı kaynıyordu. Çorabımın üstünden ve 4 yerimi soktular bile. Şu an saat gece yarısın geçti ve  0,30 , sokulan yerlerim hala sızlıyor. Sızlıyor ama; Bacaklarımda sinirsel bir durum var, acaba faydası olur’mu?

Şimdi kovanlarıma  istediğim zaman, tabii ki gerektiğinde istediğim şekilde bakıyor, sağını solunu inceliyor  ve bir şeyler öğrenmeye çalışıyorum. (haklı-haksız) Şunu yap, şunu yapma diyende yok. Zevkim iki katına çıktı. Ölürlersede –  Şahlanırlarsa’da sonuçta benim arım. Ayı’ya sormuşlar:

Ensen neden kalın ?  Kendi işimi, kendim görürüm, demiş.

Ustaların yanında onlar için çalışma mecburiyetim olmamasına rağmen, – Hem yardım edeyim, hem bir şeyler öğreneyim, diye 110 kovan benim miş gibi, çalıştım. Hal böyle iken, esas usta öğretmen arıcı, 2 sorumdan sonra  – Çok soruyorsun,  dedi. Siyasi görüşümden dolayı, aralarında istekle dolaşmama rağmen beni yetiştirme isteği öğretmen olmasına rağmen, az idi.  Kovan bakım sırası benim kovanlara gelindiğinde -lütfeder gibi-: Şunlara da bir bakalım, derdi.

Ben ise, bildiğim bir bilgiyi başkalarına vermek için, ayaklarına gider, gitmek için bahaneler arayan biriyim. (2015) Belli değil mi? Yaşadıklarıma atıfta bulunmak için değil. 2011 yılı başında, kendi adımla bu sayfayı açtım ve bildiklerimi siz dahil, herkesle paylaşıyorum.

Arılar; verileni inkar eden insan değil, bir  böcek.  İyi bakarsam, inkar etmeyip hepsi büyüyecek. Ama. Allah nazardan saklasın. Nazar değerse, arı ilerlemez.

Arıcılık konusunda b,ldiğim, gördüğüm hiç şey, ve bilgiyi kimseden sakınmadım. Öyleki, ben sorduğuma cevap alamazken, ben başkalarına , onlar sormadan söyledim, anlattım. 12 senedir de; Yerimde sayıyorum. Neden? Siz söyleyin.

İnşaallah, karşılıklı fikirlerimizi paylaştığımız arılı – ballı nice  yıllarda görüşe bilmek  niyazımla. Kalın sağlıcakla.  10.2010    Mecit   ALBAYRAK

H.Hüseyin arkadaşımın anısına – Muhsin Doğaroğlu hocamız Seydişehirde iken

300920131435-Mngt, kahvaltı marangozlar vebenünemit otu ve manavgatta arıların yanında kahvaltı (5)300920131435-Mngt, kahvaltı marangozlar vebenünemit otu ve manavgatta arıların yanında kahvaltı (3)01042012751Manavgatarıların üşüştüğü çiçeliagaçpolen,yabani çilek (6) 050220131147  070320131255-6 Bal ve arı semineri Muhsin Doğaroğlu (6) 070320131255-13Bal ve arı semineri Muhsin Doğaroğlu (13)

7 Mart 2013 tarihinde bazı arkadaşlarımız ile hocamızı dinlemeye gittiğimizde  bizlerle birlikte marangoz – arıcı arkadaşımız. Hasan Hüseyin Geven’de aramızda idi. Bu resimlerin çekildiği 2012 yılında, yanlarında misafir arıcı arkadaşları idim. Üst resimlerde, Manavgat – Karacalar mevkinde kovanların olduğu yerin üst tarafında mermer üzerine eğilmiş tavuk etlerini dizen H. Hüseyin Geven arkadaşımız, 2014 şubat ayında rahmetli oldu.

Arıcılık üzerine farklı düşünce ve uygulamaları olup, eşinin söylemine göre Muhsin hocamızın imzaladığı arıcılık uygulamaları kitabını aynı akşam okuyup bitirmiş. Sofrada oturan öndeki marangoz/arıcı arkadaşlarım Hasan Karaaslan ve Durmuş Koç.  Prof. Dr. Muhsin Doğaroğlu (1950 – 2021) hocamızın sağında zamanın ilçe tarım müdürü, solunda ise ben Mecit ALBAYRAK. Benim sol tarafımda fulu  olan kişi ise Hasan Hüseyin Geven arkadaşım.   10.2015

Şuhut merkezinde çıkartılan antik lahit

020120141628- Şuhut lahit (1)

2011 yılında Afyonkarahisar / Şuhut merkezinde, iki ev arasında  kalan bir arsa üzerine ev yapımı için binnat kazımı sırasında,  tabanı mermer döşemeli yerden çıkartılıp Afyon müzesine götürülmüş. Şuhut merkezinde ve buradan Afyon müzesine götürülmüş antik eserleride gördüm.  İlçe çevresinde, antik kalıntıların bolluğu nedeni ile, bazı binalarda tarihi taşlar görünmektedir.  Şuhut’taki 1341 tarihine sabitlenen tarihi caminin duvarlarında bu örnekleri görmek, mümkün.  11.2015

Seydişehir Kuğulu mesireliği.

Şubat2011-Ferzine çeşmesi ağaç dib, kardelenler Şubat2011-Kuğuludan SŞ. 160820142086- deponun suyu

01.2022 – Dünyadaki tüm toprakların ‘bakir’  insanların ‘cahil’ sayıldığı zamanlarda, her şey doğal ve doğallığını devam ettiriyordu. Her ne zaman insanlar medeni, ve teknoloji sahibi oldular, O zamandan bu tarafa dünyamızın, doğallığı ve ellenmedik bakirliği kalmadı.

Benim 50 yıl öncesinden, özellikle avcıların ve görevlilerin ayak bastığı, bu kişilerin kolayca  gidemediği yerlerde kırık – dökük kayıklar içinde gezindikleri sazlık, bataklık olan, mevsimine göre de, göçmen kuşların gelip konakladığı, yumurtalarını bıraktığı, giderken de yavrularını yanlarında alıp götürdükleri bir Kuğulu‘muzu duyar ve hatırlarım.

Yabani Kazlar ve ördeklerin sadece adları kaldı. Bıldırcın ve Keklikler, -vurmak için- ‘mikroskopla’ aranıyor. Buraya adını veren  KUĞU ları ise Seydişehir Belediyemiz, Kuğulu’nun adına layık olması babından, 2012 yılında 3 tane kuğu temin edilip, havuza bıraktı.

Kuğulu‘muz; Şehrimizin güneyinde, Antalya yolu üzerinde; Toros Dağlarının uzantısı –Giden Gelmez  dağ gurubuna dahil olanKalafat dağının yarım daire şeklinde kucakladığı; Yazın yeşillikler içerisinde kısmen sulak ve sulanan;  Kışın ise Allah vergisi, su deryası bir mesirelik. Şehir merkezine 8 km mesafededir. 40.400’e varan nüfusumuz (2012) [2021 – Köyler dahil 68,500]  için son 8 -10 sene hariç, tüm içme sularımız burada bulunan ≈ 4 mt derinlikteki kuyudan, pompalar vasıtasıyla depoya basılırken, buna sonradan artezyen kuyuları da ilave edilmesi mecburi olmuştur.

2008  yılında  Şehrimize bağlı Akçalar kasabası yakınındaki 1210 rakımlı Çal tepesi üzerinde başlayan  artezyenden su çıkartma çalışmaları, 2012 yılında neticelenmiş ve yeni su hattı, bağlanmıştır. Yalnız bu suyumuzdaki kireç oranı biraz fazla gelmekte olduğundan Belediyemiz, bu suyu fizyolojik arıtma yoluna gideceğini bildirmişti. (2021 hala yapılmadı).

Bu güne kadar açılan tüm artezyen kuyu ve sularının, şehrimize iki yönlü faydası olacağı beklenilmektedir. Çal mevki ve diğer artezyenlerden basılan su sayesinde; Kuğulu yer altı su miktarının artmasına neden olacaktır.

Yağmur mevsimin kısmen başladığı Ekim ayından itibaren (2021 mevsime ait ilk yağmur, 14 Eylülde yağdı) yer altı nehir ve göletlerimizin dolması ile önce, zemin yüzeyinde sular çıkmaya başlar. Kasım – Aralık ayları içerisinde, çoğalan yağmur sularının etkisi ile, Kuğulu zemininden dikine ≈ 40 mt yükseklikte ve 100 mt içeride, Kalafat Dağının üzerinde  olan, halk arasında ‘Gürlevik‘ denen noktadan önce uğultular, sonrası havaya tazyikle fışkıran yer altı sularımız; Yer altındaki su bolluğunun bir nişanesi olarak, beyinlerimize kazınır.

Gürlevik, kasım 2009 ve  2010 yılı Aralık ayının son haftasına doğru patlamıştı.  Gürlevik in suyu fışkırdığı zaman önünde, dikilmek çok zor olur. Öyle’ki, suyun ilk çıkış anındaki uğultu sesi, kuş uçumu ≈ 1 km mesafeden duyulduğu söyleniyor. Son 20 yıla varıncaya kadar, yer altından çıkan su ile, şehrimizde yağ balığı olarak bilinen balık türüde çoğalırdı.

Şunu da belirtmeden geçemiyeceğim: İnsanoğlu gibi aç ve bencil bir mahlukat yoktur. Bu balık, geçmiş yıllarda haddinden fazlası ile bölgemizde bulunurdu. Bu balığı yemek için yakalamaya çalışanlar,  azı ile yetinmediği gibi, okur yazar dediğimiz kişiler dahil, değişik bölgelerde daha büyük balıkları yakalaya bilmek için, 3-5 tane  değil, bidonlara doldurup götürüyorlardı.

Hazıra ne dayanır? Haliyle yeryüzüne çıkan yağ balıkları da, suların çekilmesi ve bilinçsizce yakalanmaları neticesinde, yok oldu. Evet; Her nimetin bir külfetinin olduğu, aşikardır. Diğer bir etken ise; Suğla bölgemizde; çok yağan kar ve yağmurun etkisi ile dolan yer altı sularımız, her yedi (7) senede bir yer yüzüne patlar ve bu bölgemizdeki yüzlerce dönüm arazi sular altında kalır, yer altında üreyen yağ balıkları da göz önüne çıkardı. Ne yazık ki; Bu yeraltı suyumuz, son kez 1980 sonunda yeryüzüne çıkıp, 1982 yılından itibaren gelmemek üzere gitti.

Benim Kuğulu ile olan bağlantım sadece yazın piknik amaçlı değildi.  2007 – 2009 yılları arasında, Özellikle insanların olmayıp, yabani domuzların yattıkları çalı diplerinden, sanki bana; ‘Hala ne duruyorsun akşam oldu, ezanlar okunuyor, git‘, der gibi homurdanmalarına kadar yağmurun, sulu sepenin altında, Ekim ortalarında başlar, su akıntısının kesildiği Mayıs ayına kadar devam eder-di-.

Kimine göre ben; defineci, (Ergenekon, silah gömülerinin sıkca söylendiği zamanlarda) silah saklayan, kimine göre de Allah rızası için  oralarda oyalanan, düzenleyen doğayı seven birisi idim. Burada yaptıklarım ise;

Bu bölgenin, Ferzine Çeşmesi ve mağarasına çıkan taş yolu, AKP’li belediye başkanımız İbrahim Halıcı yaptırmıştı. Bu taş yolun üst tarafı ve yukarılardan gelen yer altı suları, bu taşların üzerinden geçerek, öbür tarafından araziye yayılıyordu. Suyun yayılması bir tarafa, taşların üzerine çamuru yaydığı gibi akan su,  taşın altındaki toprağı yumuşatıp akıtmakta ve yolun bozulmasına neden olmakta idi.

Peki, bu durumu, belediye çalışanlarının görmemesi veya duymaması mümkün mü? Değil! Bu yol yapıldıktan 1,5 – 2 sene sonrası, tabiri caiz ise bu görevi ben devraldım. Orada bulunmam ve gayretlerim, aynı zamanda benim ruhumu gençleştiriyordu. Öyle ki, yağış altında goçuğumdan damlayan suyu bile dikkate almıyor idim.

Ben, her yöne yayılan yeraltı sularını, bir ark açarak, taş yoldan ve ayak altından uzaklaştırmıştım.

Bu heves ile, Ferzine Çeşmesinin 15 mt yukarısından çıkan yer altı suları için aşağıya doğru ≈ 250 mt su yolunu bazen balyoz ile, bazen kazma – kürek, bazen çapa kanal açtım. 2011 yılından bu tarafa, medarı iftiharım olan bu yer ve su yollarını görmek, bozulan yerleri yeniden yapmak için zamanım olmadı. 01.02.2014 Cumartesi günü tekrar aynı yere gidip, bozulan kanal  yerlerini  onardım, düzenledim. Şimdi oralara bu işleri yapmak için gidecek olsam; Girişte para vermem lazım.   10 . 2010    Mecit  ALBAYRAK

Ben; Mecit ALBAYRAK

tm-201018022011261-kuğulu ferzine çeşmesi (6)05.2009-Antalya yolu, susuz yayalası çeşme yakını (1)05.2009-Antalya yolu, susuz yayalası çeşme yakını (8)

Sayfama gelen bir soruda –  Mecit Albayrak kim?, diye sorulmuştu! 1956 doğumlu, Endüstri Meslek Lisesi mezunuyum. Eti Alüminyum Fabrikasından 2005 yılında fabrikanın satışı ile emekli oldum. Arıcılık; 1986 yılından beri yapmayı isteyip, iş yeri şartlarından dolayı başlama imkanım olmayan bir uhdem idi.

2008 yılında halk Eğitim kurslarına katıldım. 2010 yılından itibaren arıcılığa başladım. Sayfa başlığımda belirttiğim gibi, bildiklerimi başkaları ile paylaşmaktan zevk alan birisiyim. Yaptıklarımı değil, söylediklerimi yapın. Çünkü arada bir bir şey öğrenmek için, farklı işler yaparım.

Amacım, başkalarına faydalı ola bilmek.  Allahın Selam ve selameti ile.

Arılığımın çevresindeki çiçeklerden ayrıntılar.

2011 – 2022 yılları arasında Akseki Cendeve kovanlar için Yabani çilek ve Serik’in kasabası Gebiz’de Hayıt, kiriş otu, boynuz, bademlik ve portakal bahçeleri arasında hem ikamet ettiğim yerde kovanların üzerine çıkarıp resmini çektiğim, bir kızımız. Aşağıda 2011 Seydişehir ilk oğulum ve pembe renkli çiçekli Kekik otu ve en alt köşede,  Manavgat Side’de mis gibi kokan yeni dünya çiçeği.  2013

 13.04.2014 Cendeve yb çilek (13) 13.04.2014 Yol üzerinden cendeve (25) 300420131331-Gbz, kanal, oğul, kovan, kırmızı ağaç (19)010320131244 Gebiz mezarlığındaki çiçek ve arılar (2) 130320131278- Antalya ve Gebiz arı ve Kiriş otu çiçeği (11) 290120131135 300420131331-Gbz, kanal, oğul, kovan, kırmızı ağaç (4) 300420131331-Gbz, kanal, oğul, kovan, kırmızı ağaç (13) video111 011220142258- yeni dünya arılar (18)

Fotoğraflarla İnsanlar, Şuhut Senir Köy ilk okulu ve talebeleri. 2010 – 2012

IMG000220 kızım vetalebesiFotoğraf-0031_1 (2) öğretmeni ve talebesi02012012- Şuhut-Senir Köy kitap (1)02012012- Şuhut-Senir Köy kitap (2)Senir köyü ve mevlana02012012- Şuhut-Senir Köy kitap (4)02012012- Şuhut-Senir Köy kitap (5)100_0114 Fotoğraf-0004 (2) Fotoğraf-0005 (5) Fotoğraf-0005 Fotoğraf-0013 (6) Fotoğraf-0019 (2) Fotoğraf-0031_1 (2) Fotoğraf-000

Aşağıdaki resimlerde görünen Senir Köyü okul girişi önündeki yavrularımız, öğretmenleri ve görevlinin bulunduğu resimler, bağlı olduğum hosting de meydana gelen arıza nedeni ile silinmişti.  Günlerce google da aratmış, bulamamıştım. 9 ay sonrası bilgisayarımın kopyası içerisinde tesadüfen buldum.  Sevincimi tarif edemem. Yukarı bölümdeki resimler ise;  2008 yılı  okul öncesi öğretmenleri kızım Ayşeğül ve eşim Zeynep ile, 2012 yılı talebeleri, öğretmenleri ve görevlisi, O günün bir hatırası olarak görünüyor.

Bu fotoğraflar konusunda bir düşünce ve isteği olan olursa, sayfamın altındaki YORUM kısmına görüşlerini yazabilirler. Kendilerine zevkle cevap vereceğim.

Senir köy – Şuhut 7 km /  Şuhut – Afyon 28 km. Gelen soru üzerine: Şuhut rakım: 1140 mt,  Senir köyü okul alanı: 1230 mt

Aşağıda Okul bahçesindeki çocuklarımız ise, Kızım Ayşegülün ilk eğitimlerini verdiği okul öncesi talebelerin resimleri 2012 tarihli, mevlevi dervişleri kiyafetindeki okul öncesi talebelerin resmi ise 2011 tarihlidir.  12.2014 –

08.2013 yılında Restorasyonuna başlanan Şuhut merkez Camisinde yapılmakta olan çalışmalar ile ilgili resimler için bakınız. – Senir Köyü ve Şuhut’ta son günlerim

1 2 3 4 5 8

Farklı genel kültür bilgileri.

Burada okuduğunuz bilgiler, sadece kültürel amaçlı olup, yabancı bilimsel yayınlanmış makalelerden alınmıştır. 

01.2022 – Dünyada en sert sondaj matkaplarının sadece % 12 si, yer kabuğunun 12,000 mt derinliğine kadar inebiliyor. Daha aşağıya inilemediginin sebebi ise; Gezegenimizin derinliklerine inildikce artan, aşırı basınçla  birlikte artan sıcaklıktır. 

– Jeologlarca yapılan bir hesaplamaya göre; Dünyanın merkezinde altın, 1 katrilyon 600 trilyon  ton ağırlığında altın olduğu, ve bu miktarın dünya  yüzeyini, 1,5 mt kalınlığında kaplıyacağı, çekirdeğin, demir ve nikel ağırlıklı eriyik metallerden oluştuğu  yönündedir. Okyanus tabanındaki altın ise, 20 mln ton altın olduğu tv de yazılmıştır.

– Dünya çekirdeğinin güneşin yüzeyi kadar, 5500 C’ sıcaklığa sahip olduğuna inanılıp, dünya merkezinden yüzeye doğru olan basıncın, Atmosferin dünya yüzeyine yaptığı basınçtan üç milyon kez daha fazla olduğu belirtiliyor. Güneşin üzerine; 1,3 milyon adet dünya sığmaktadır.

– Dünyamızın dış kabuğunun 1216 km derinliginden itibaren, demir ve nikel madenlerinin erimeye başladığı, Manto bölümünün ise, yüzeyden 3500 km den itibaren başladığı yazılıdır. 

– Gelecekte, hareket halinde olan tektonik plakalar nedeniyle bugünkü bilinen kıtaların, durumunda değişiklik olacağı; Afrika kıtasının Avrupa ile birleşeceği,  Kuzey ve Güney Amerika kıtalarının ise, birbirinden ayrılacağı dile getirilmektedir. 

Sayfama Gelen Değişik Sorular.

gözleri kaynak alması : Yatmadan önce gözlerinizin içine; ” LİMON SUYU ” damlatınız. Çok patetes koydum ama, limon gibisini görmedim.

adile naşit’in mezarı nerede : İstanbul – Karacaahmet mezarlığında medfun olduğu bilinmektedir. Her ne kadar “rahmetli”;  Ermeni kökenli bir aileden geliyorsa da, Müslüman kocası ve kendinden önce ölen oğlu ile aynı mezarlıkta medfundur.

arabistanın en soğuk zamanı : Arabistan, bizim gibi kuzey yarı kürede olup, yaz ve kış mevsimlerinin ayları, bizimle aynı aylarda olur. Bizden bir farkı şu. Arabistan, Ekvator çizgisine daha yakın olduğu için mevsimsel sıcaklıkları, kışın bile bizden daha fazladır.  Mekke veya Medine nin yaz mevsiminde sıcaklığı,  O güne ait Antalya nın sıcaklığı ne ise, üzerine  ≈ + 10 C’, kış mevsiminde ise 15 C’ ilave ediniz. İlaveten, Türkiye de saat kaç ise, Arabistan da saat aynıdır.

avrupa hun imparatoru atilla müslüman mı :  Orta Asya steplerinde  yaşayan Hunlar ile Avrupa/ Macar Batı Hun İmparatorluğunu kuran Atilla zamanında Müslüman, Müslümanlık ve Peygamberimiz, dünyada yok idi. Atillanın ölümünden ≈ 150 yıl sonra Müslümanlık dini ve emri Dünya’ya indirilmiştir. Dolayısı ile Atilla ve Hunlar Şamanist dine inanan insanlardı.

dünya üzerinde her daim yaz mevsimi yaşanan ülkeler : Dünya Coğrafyasında sanal olarak varlığı kabul edilen  Ekvator çizgisi, yer küremizi tam ortadan iki parçaya bölmektedir. O’ -sıfır derece- olarak adlandırılan  Ekvator çizgisinin tam ortadan geçtiği kabul edilen ülkeler şunlardır. G. AMERİKA – Galapagos  Adaları, Ekvator, Kolombiya, Brezilya /  AFRİKA – Gabon, Kongo, Zaire, Uganda, Kenya, Somali, ve ASYA kıtasına bağlı  Okyanus  gurubunda yer alan, Endenozya takım adalarından  Sumatra ve Borneo adasıdır. Bu yazdığım ülke ve topraklarının tamamında veya büyük bir kısmında meydana gelebilecek yaz – kış  Güneş sıcaklık farkı, 0 C’ veya 5 C’  kadar (ör: 45 C’ ise,40 C’)  düşmektedir. Bu ülke topraklarında ”full” YAZ mevsimi yaşanmaktadır. Kış mevsiminin adı bile bilinmez.

Ekvator çizgisinin, tam üzerinden geçtiği ülkeler dışında kalıp Ekvatorun 10′ yukarısında, Kuzey yarı kürede yer alan Panama, Venezuela, Guayana, Gine, Fildişi, Gana, Nijerya, Kamerun, Orta Afrika Cumhuriyeti, Sudan Etiyopya, Maldiv Adaları, Hindistan’ın (uç kısmı), Sri Lanka Adası, Malezya ile Ekvatorun 10′ aşağısı  Güney yarı kürede yer alan Peru, Bolivya, Angola, Tanzanya, Şeysel Adaları ile Yeni Gine ada ve  ülkelerinde yaz ve kış mevsimine göre,  + 5 C’ ile +10 C’  arasında Güneş  sıcaklık düşüşleri görülmektedir.  Diğer bir ifade ile. Ekvator bölgesi ülkelerinde ortalama sıcaklık 45 C’ ise, 35 C’ ye iner. Ve bu ülkeler her daim ve her mevsim, 12 ay 365 gün Yaz mevsimini yaşayan ülkeler gurubuna girmektedirler.

Borneo adasında  kar görünür mü :  Ekvator çizgisinin TAM üzerinden geçtiği kabul edilen 3 ülkeden biri olan Borneo Adasına kar, ayak basılan yerlere değil,  Kenya’daki  5895 mt lik zirve yüksekliğine sahip Klimanjora Dağının zirvesine kar yağdığı gibi, bu bölgeninde -varsa- en yüksek zirvelerine yağar. Diğer bir anlatım şekli ile karın yağması, RAKIM ile alakalıdır.

 her daim 12 ay / 365 gün kış mevsiminin yaşandığı ülke var mı? :  YOK.  İnsanımızın aklında kutupların, daima kış olduğu düşüncesi hakimdir.  Bu kıtaların, kıta sahanlığını oluşturan ve denizle teması olan toprakları üzerinde bile, kar ve buzulların eridiği görülür. Bu görünüm, o yerlere yaz mevsiminin geldiğinin göstergesidir. Oralardaki yaz ve kış mevsimi, bizim buralarda yaşadığımız ve bildiğimiz şekilde olmaz. Ama sonuçta o yerlerin şartlarına göre, mevsimlerin değişimini, yabani kazlar bile bilmekteler.

Kuzey Kutup dairesi ARKTİKA, Kanada’nın kuzey bölgeleri, Grönland Adası, Norveç, Finlandiya, Sibirya bölgesinin Kuzey Buz Denizine değen toprak bölgeleri ile Güney Kutup bölgesi ANTARTİKA, Yeni Zelanda ve Arjantin ile  Şili’nin  Güney Kutbuna uzanan toprakları,  en soğuk kış ülke ve bölgelerdir. Kısaca dünya üzerinde her daim Yaz mevsimini yaşayan ülke var ama, her daim KIŞ olan ülke yoktur. Sadece, EN SOĞUK ülkeler vardır.  🙂   10 . 2011

Ek bilgi: Bilim adamlarınca: Kuzey kutup merkezinde bildiğimiz şekilde toprak parçasının olmayıp, Kuzey kutup noktasının, derinlemesine( ..) metre kalınlığında donmuş buz tabakası olduğu; Güney kutup ise, karasal olup yüzeysel genişliğe sahip buz tabakası ile kaplı olduğu belirtilmektedir.

damadın kayın validesinin mezarını yaptırması haram mı: Niye haram olsun ki! Hiç tanımadığımız birilerine bir şeyler vermek, sevap olurken bir damadın, kayın validesine ait mezarı yaptırması neden haram olsun. Üstelik  kayın valide – öz ana yarısı. Hele maddi imkanın var ise. 06.2013

 Türkiye de ilk uçak yapan hükümet : Atatürk ün sağlığında ve CHP Hükümeti zamanında İlk Türk Uçağı yapılmış ve deneme uçuşları 1934 yılında Uçak Fabrikasının bulunduğu Kayseri de yapılmıştır. 05.2013     ALBAYRAK