12 Ay Boyunca Yaz ve Kış Mevsiminde Arı Ölümlerinin Nedenleri.

01.2022–  Burada yazdıklarım; kendi tecrübelerim, 2017 İstanbul Api Mondia’ya katılan yerli yabancı akademisyenlerin sunumları ile yine özellikle yabancı sitelerden elde ettiğim bilgileri içermektedir.

Arıcı arkadaşım; kendi tecrübem- ilk önce şu yazdıklarımı iyi bil, aklında tut. Kovanını; kışa girerken tam tekmil hazırladın. Bir tane bile Varroa yok, yiyeceği bol, hastalığı yok, mevsimde normal geçmiş olsa bile; 10 çitalık arınızın 1 Mart günü 8 çitaya indiğini göreceksiniz.  12.2015

Bilimsel olarak açıklanmış ve bilinen şekli ile; Dünyanın her yerinde geçerli olan arı ölüm nedenleri:

1 – Yer küresi ve okyanuslar dahilbu yerlerde yaşayan her türlü canlı; İnsanlar tarafından hızla tüketilmekte veya, katliam neticesinde her şey meralar, ormanlar yok edilmektedir. 2 –  Arıcı tarafından bilinçsizce yapılan, arı ilaçlamaları. 3 – Her türlü sebze ve meyve çiçeklerini, böceklerden korumak için yapılan  tarım ilaçlamaları.  4 –  Dünyada  gelişen sanayilerin zehirleri, baca dumanları ile oluşan sera gazları neticesinde yıllık ısınan veya soğuyan hava, 5 – Kışlatılan arı yiyeceğinin az olması, 6 – Varroa ile yeterince mücadele etmemek, 7 – Arıların genetiği ile oynamak, 8 – Günlük, anlık ve mevsimsel değişen, hava şartları 9 – Bölgesel veya dünya genelinde oluşan çeşitli istila şekilleri (ani iklim değişikliği, çekirge istilası, yanardağ lavı ve Türkiyede 27 Tem, 7 Ağus. 2021 arası aşırı sıcaklardan dolayı yanan ormanlarda ölen arı ölümleri gibi) 10Patojenler – Tüm canlılarda oluşan hastalıklara neden olan (grip gibi) mikroplar. 11 – Arıların sindirim sisteminde oluşan hastalıklar  12 – Özellikle arazide ve kovan içinde yiyecek olmadığı zamanlarda her an olabilecek arı ölümünün nedeni olan; Yağmacılık 09.2016

A – Bunların hepsi, insanın kendine yaptığı kötülüklerdir. Bunun içine yukarıda yazdığım şıkların % 90 girmektedir.

– Kovan içerisinde yeterli bal yiyeceğinin olmayışı. Özellikle kışın, bal yeterli olmaz ise (bilimsel açıklama) önce yaşlı arılar ölür. Bilgi maiyetinde: Marangoz/arıcı arkadaşlar ile 1 Nisan 2014 salı günü Manavgat’taki arılarımıza gittik. Kovanımın birini açtığım zaman, arıların hepsinin kovan dibinde ölü şekli ile yattıklarını gördüm. Çita üzerinde ise günlük, kapalı ile bir kaç işçi arı ve ana arı geziniyordu. Petek üzerinde ise, yiyecek bitmiş. Kaldı ki, her gittiğimizde, şerbet veriyordum. Peki neden bu hale geldiler. Tarlacı arı sayısı bitti veya bitme durumunda ve yeni çıkan genç arı’da çoğaldı.

Tarlacı olmadığı için genç arılar tarlaya, çıkamıyor. Kovan dibine düşmüş arıların üzerine körükten duman bastım, hemen canlandılar.  Hemen Şerbet verip kapattım. Ikindin tekrar kontrol ettim, hepsi canlanmıştı. Ayrıca şunu çok iyi bilin. Manavgat bölgesinde (yabani çilek) 15 Mart ve sonrasında, özellikle yağmurların yağmaması neticesinde, arazide yiyecek kalmıyor. Onun için bu tarihten sonra kovanlarınızı başka bölgelere taşıyınız. Arılarımızı aynı akşam, Akseki – Cendeve bölgesine getirdik. Buradaki yabani  çilekler, yeni açıyordu.

C – Ana arı, kovan içindeki polen miktarı ile dışarıdan getirilen taze polene bakarak, günlük atar. Bu aylarda  polen almayınız. – Kovan önlerinde ölmüş arılara bakınız.  Arıların Hortum dilleri dışarıda  ise; zehirlenmeden dolayı olan ölümlerdir. (fao)  03.2018

D –  Kovan içi ıslaklık. NEM den dolayı arıların hastalanması ve telef olmasıdır. Burada kast ettiğim, buharlaşma neticesinde, kovan dibinde birikmiş bir kaç damlalık su değildir. Esas tehlike kovan içi ve örtü tahtası altında oluşmuş pamuksu küf ve mantar oluşumudur. Kovanlarınızı, öne doğru dengeli hafif meyilli koyunuz. (sahil bölgesinde iseniz – Çita sayısı 4 ve daha aşağısı olduğunda çitaları, giriş deliğini ortalayacak şekilde koyup, dış taraflara  strafor koyunuz. Kovan dış tahtasında çatlak var ise, buralara silikon çekiniz.

Daimi nemli/ıslak toprak üstüne ve kovanlarınızın üst kapak altına, naylon cinsi örtü koymayınız. Kovanın havalanmasını engeller. Ayrıca, satılan bazı örtülerin, nemli iklimlerde rutubetlendigini; Bu kumaş üzerine hapis olan nemli lekelerin, Kovanın gelişmesini engellediğini, bizatihi gördüm. Tercih, sizin.

E  – Her türlü arı hastalık ve ölümleri: kışın kovanlarda arı azalması ve yavru atımı Mart – Mayıs aylarında değişken havadaki rüzgarın etkisi ile üşüyen arı, yumak olur. Yumak dışında kalan çitalardaki günlük ve kapalı bebe arılar üşür ve ölür.

Arılarda Kireç hastalığı ve Yavru atımı , sır‘lanmamış veya sırlanması yarım kalmış larva ve pupanın rüzğardan üşüyen arıların, peteklerin üst yerlerine birikmesi ile, beyaz taş hale gelmesi şekli olan bir mantar hastalığıdır.  Yavru atımı ise, aynı durum nedeni ile ölen, etsi larva ve pupalardır. Bu hastalık, Havanın ısınması ve çitaları azaltmanız, arıları sıkıştırmanız halinde, geçer.

Ayrıca, temmuz ayından itibaren arılar, erkek arı pupalarının atılma sebebi  erkek arı pupalarınıda atmaya başlar. Sebebi, işçi arılar erkek arılar ile birlikte, erkek arı pupalarınıda atmaya başlar. Bu durumuda, Yavru atma ile karıştırmayınız.  Mayıs hastalığı üzerinde kapalı ve günlük varken bile, içi sıvı hale geçmiş bozuk çitalara denir. –

Nosema; hastalığına yakalanmış Arının dışkısı, ishal, sarı nokta halindedir. Kışın ortaya çıkar. Nedeni ise; Arının yemiş olduğu bozuk yiyecek, içeçekten kaynaklanır. Kışın soguklardan dolayı dışarıya çıkıp defi hacet yapamazlar. Bu hastalık o kovandaki tüm arılarda olur.  Arı pisliğini dışarıya  yaptığı müddetçe nosema hastalığı oluşmaz.

Tedavisi için, 5 lt şerbete yarım çay bardağı Elma Sirkesi veya 2 ml kekik yağını en az 3 kere veriniz. Malzemelerinizin ve suyun temiz olmasını sağlayınız.  Bu  hastalığın göründüğü kovan peteklerini kullanmayıp, eritin. Durgun birikinti sular ve bozuk şerbet, nosema sebebidir.

Arılarda Amerikan Yavru Çürüklüğü; Toprakta oluşan bir mantarın kovana getirilmesi ile başlar. Kapalı yavru gözlerinde larva sıvı hale geçer.

Kapakta iğne deliği görülür. Bu yavru deliğine çöp sokulup çekildiğinde kahverengi kokan bir sıvı sünerek dışarıya çıkar. Tespit edildiğinde, çitalarının hepsi yakılmalıdır. Çita ve kovanlarda koku oluşur. Kovan tahtası veya dışında ölü larvalar var ise, kovanda hastalık var, demektir.

Arılarda Koloni çöküşü veya sönmesi, peteklerde bal açık ve kapalı yavrular olduğu halde zehirlenme sonucu arıların önce tektek sonrası bütün işci arıların ölüp, kovanda arıların kaybolmasıdır.

F– (gezginci bir arıcı arkadaşın itirafı)  Arıların yakınında  içme suyunun olmayıp, çok uzakta olması arı ölümlerine neden olmuş. Suyun olmadığını bile bile kek verilmesi, arı ölümlerinin en büyük nedenidir. Ege ve Ak deniz bölgesi  dışında  kalan  kovanlara  Aralık/Ocak/Şubat ayları içinde kek vermeyin.  Sahil bölgelerinde ise, soğukların uzun geçeceğini öğrendiniz ise, vermeyiniz.  Bu aylarda  kek verilirse kesinlikle arı ölümü olur diye, bir şart yok ama tedbir iyidir.

Varroa ile mücadele yapılması için Oksalik ve formik asitlerin verilmesinin arılar içinde zararlı olduğu bilgisine eriştim. Varroa, kanını emdiği arının vücudunda yara meydana getiriyor. Havaya yayılan ilacın etkisi anında, varroaya nasıl bir zarar veriyor ise, aynı zararın belirtisi bir kaç gün sonra,  arılarda erken ölüme neden olduğu belirtiliyor. (Kaynak FAO)

Kışın Varroadan dolayı arı ölümleri olurmu?  Nasıl yaşayacağını, her mahlukat bilir. Varroada, arı ölürse kendisininde öleceğini bilir. Kışın arı, yaşantısının en aza indirdiği gibi varroada yaşantısını yavaşlatır. Dolayısı ile arı; Açlıktan ölür.

Diğer bir deyişle; Her canlı Nasrettin Hoca gibi, oturduğu dalı kesmes.

Asitli ilaçların yerine duman  veya bitkisel ağırlıklı ilaç ve eksraktlarının (yağ) verilmesi tavsiye edilmektedir.  Varroa için Timol esanslı kekik yağı, okaliptus yağının verilmesinin % 95 varan bir etki yaptığı tespit edilmiş. Aynı zamanda kurutulmuş portakal kabuğu, pudra şekeri her zaman verilebilinir. Kekik yağını, kartona emdirilmiş şekli ile verecekseniz en az 15 C’ ve üzeri günlerde, 5*10 ebatında iki ayrı saman cinsi karton kağıtları üzerine, 2 ml kadar enjektör ile çizgi halinde sıkıp, çita boşlukları üzerine koyunuz.

Veya 5 lt şerbete, 2 ml kekik yağını dökün, arının gücüne görede 1-2 su bardağı kadarını dökünüz. Bu yöntemi 3 gün ara ile en az (7) kere veriniz. Okaliptus yağı  hakkında bir uygulamam yok. Yalnız, asit cinsi ilaçların etkisi kısa sürede olurken, yağ cinsi ilaçların etkisi bir kaç gün sonra görülür. 03.2018

H – Özellikle Mart, Nisan, Mayıs – Ekim, Kasım ayları içerisinde, peteğin boş dip tarafına, strafor koyunuz. bkn. -Arıların kovanda strafor ile sıkılaştırılması-

– Son yaptığım araştırmaya göre, cep telefonu istasyonlarının arıya zararı olmadığı yönündedir. 03.2018

İ – Arıların kovan önünde çok fazlası ile uçuştuklarını gördüğün an arılarda yağma olmasa bile – hemen uçuş deliğini kapatınız.  Başka bir şey yapmayıp, en az 30 dk. BEKLEYİN; dağılsınlar veya kovan üzerine yapışsınlar. En güvenli şekli bu. Yalnız kovan içindeki arıların hava almasını engellemeyiniz. Uçuş tahtası delikli, kovanınız alttan polen tuzaklı ise, sorun yok. Kovan önünde uçuşların azaldığını ve arıların  çoğunun kovan üzerine konmuş olduğunu gördüğünüzde, uçuş tahtasını açınız.

J – Bulunduğu ortama uyum sağlayamayan melez arı cinslerinde her daim arı ölümleri olabilmektedir.

K – (tecrübem) Kışlatacağınız arı ve kovanlarınızın, uçuş tahtası üzerinden ön tarafa doğru ve uçuş deliğini önden kapatan, yanları açık şekli ile teneke kesip, vida deliğine tutturmanız Son ve ilkbahar ile kışın kovana direk gelecek soğuk rüzgarlı havayı izole eder. Yazın ise, kovanlarınızı gölgelik yere koymanız salık verilmektedir.

L – Kovanlarınız yakın, karlı bölgelerde ise, üşenmeyip gidin. Kovanın önündeki karları en az yarım metre, toprak görününceye kadar temizleyiniz.  Arıların bazıları  uçuş yapamadan uçuş tahtasından yere düşmekte. Kara düşen arı kalkamaz ise, uyuşur ve ölür. Toprak, kül düşen arıların konabileceği, ölmeyeceği güvenli bölgeyi oluşturur. Kovan üzerinde, yanlarında kar var ve  kovana zararı yok ise, bunlar kalsın, faydası olur. Kimi arıcı; – yiyeceği olan arı ölmez, soğukların zararı olmaz, diyorlar. Bilimsel olarak arıların aralıksız uzun geçen soğuklarda öldüğü tespit edilmiş. w.bienenstand.at/

Diğer bir neden ise  ‘Sarıca ve eşek arıları. Havaların yağmursuz geçmesi durumunda sarıca arılar,  ARALIK ayına kadar yaşarlar. Sarıca arılar özellikle balı, eşek arılarda direk olarak arıyı yakalar ve yer. Sarı arıların öldürülmesinde en etkilisi, kovan yakınına koyacağınız bal bulaşığı petek veya bir naylon örtü üzerine dökeceğiniz şerbete gelen sarı arıları, bizzat kendinizin öldürmesidir. Veya, fare yapışkanı alın.

Geniş bir malzemenin ortasına bir parca et koyup, üzerine ve etrafına bu yapışkanı sürerek dağıtın ayrıca, DDT  tozunu yanınızda bulundurun. Yakaladığınız sarıca arısının arkasını DDT tozuna değdirip salın. Arının Doğruca uçup gittiğinden emin olun. Yuvasına gidecektir. Veya, 3-5 lt pet şişelerin  iki yerine ortadan bir arının geçeceği delik açıp içine şerbet dökünüz.  2011

Dünyanın En Yüksek 10 Dağı

Çeşitli ülkelerin uzaya gönderdiği araçlar sayesinde yer yüzü ve yer altındaki  her türlü değişim ve gelişimleri, ‘anında’ takip etme ve öğrenme durumları bulunduğu, bilinen bir gerçektir.

01.2022- Zamanımızda Uzay uydularına sahip  ülkelerin, Dünya küremiz üzerinde yer alan dağ, tepe, nehir,..vs..leri,  ileri teknoloji sayesinde ve amaçları her ne ise,  o doğrultuda en geniş ve gerçek bilgileri, 0 -sıfır- hata ile tespit ettikleri bilinmektedir. Uzaydan tespiti yapılan Dünyanın en yüksek on dağının bulunduğu ülke adı ile sıralaması ise:

1 – Himalaya Everest Tepesi – Nepal / Tibet     8.850 mt

2 – K2 Chogori dağı – Pakistan / Çin                    8.611 mt

3 – Kanchenjunga dağı – Nepal / Hindistan    8.586 mt

4 – Lhotse   dağı   –         Nepal / Çin                        8.516 mt

5 – Makalu  dağı     –        Nepal / Çin                         8.485 mt 

6 – Cho Oyu dağı   –          Nepal / Çin                       8.188 mt

7 – Dhaulagiri   dağı     –          Nepal                          8.167 mt

8 – Manaslu  dağı     –              Nepal                          8.163 mt

9 – Nanga Parpat  dağı   –    Pakistan                   8.152 mt

10 – Annapurna 1  dağı   –      Nepal                          8.091 mt Kaynak; NASA

22.02.2013  Cmt          Mecit  ALBAYRAK        

Açılamayan sayfam hakkında özür.

Savaşlar sadece silah ile olmuyor. Virüs saldırısıda bir savaş.

Sitem bir aydır her türlü saldırı altında. İşin garibi! Sitem üzerinden Hiç bir kazancımda yok.

Neden yapıyorlar! Akabinde, virüs nedeni ile bazı yönetimsel kısımlara giriş yapamıyorum.

Tarlacı arıların yeni yer tesbiti

tarlacı arılar nerelere gider? 03.2023- Arı üzerine araştırma yapan bir gurup bilim adamı; Arıların nerelere gittiğini öğrenmek için;  19 tane arının ensesine arı takip sinyal vericisi  yerleştirip, salmışlar. Arıların gittikleri bölgeleri, uydu üzerinden elde ettikleri sinyaller sayesinde, harita üzerinde işaretlemişler.

Sinyal verici cip sayesinde,  sadece 2 tanesinin, diğer 17 arının gittiği eski bölgenin dışında, başka bölgelere gittiğini tespit ediyorlar. Arıların çoğunluğu, eski bilinen yerlere giderken, içlerinden bir kaç tanesi, koloni için yeni nektar bölgelerini keşfetmeye gidiyor. Ve kovanlarına gelip yeni yerleri, haber ediyor. 02. 2017

Dünyada ve Türkiyede Deprem

Bu bilgiler www.livescience.com ve www.earthquake.usgs.gov/earthquakes üzerinden açıklanan Bilim adamlarının teknik bilgileridir. Ben bu karma bilgileri bir araya getirip yazıyorum. Kimi yerde okuyucuya katkı sağlama babından, yorumlamaktayım.

02.2023 – Önce Tektonik levha/plaka – Fay hattı nedir?    Yorum: Elinizdeki kahve fincanı  ve tabak düştü; Tabak 5-6 parçaya Fincan ise örn- 10 parçaya ayrıldı. Yapıştırdınız. Yapıştırdığınız tabak, yapışık yerlerinden tektonik plakayı, fincan üzerindeki yapıştırdığınız  büyük parçalar yeryüzüne yakın küçük ölçekli tektonik plakaları (aşağıda 152) en küçük parçalar ise fay kırıklarına sahip yeryüzünü temsil ediyor.–

Tektonik: Hareketli, hareket eden manasında. 

Dünyada 7-8 tane büyük tektonik plaka olduğu; Bunların K/ G Amerika, Avrasya, Afrika, Avustralya, Antartika kıtası ile Atlas,  Pasifik ve Hint Okyanusu deniz tabanlarıdır.

152 yerdede küçük ölçekli tektonik plakaların olduğu belirtilmektedir. Arabistan, Karaip deniz adalar bölgesi, parçalı Akdeniz tabanlı Tektonik Plakaları gibi. Fay hattı ise! Haritalarda, Ege bölgemizde göründüğü üzere, Ayak  bastığımız her yerde olabilir!

Dünyanın merkezi, Karasal kürenin ağırlığı/ baskısı nedeni ile artarak oluşan ısı; Devamlı  lav olarak yeryüzüne çıktığında azalan – sertkaya tabakasının çökerek mağmaya karışması ile çoğalan- eryik kütlenin; Dünya yüzeyine doğru yaptığı hareket ve basınç neticesinde, yükselen lav’ın, ‘yolda‘ bulduğu boşlukları doldurmasıyla lav havuzları oluşuyor. Lav havuzları ise, ayak bastığımız noktanın kimi yerinde 5 km kimi yerinde ise 70 km altında olduğu belirtilmektedir.

Depremlerin oluş şekli ; Magma (çekirdek) daki lav hareketlerinin, lav havuzlarına veya havuz olmayan yeryüzüne doğru yaptığı yüksek itici basınç nedeni ile BATMA,  AYRIŞTIRMA SONRASI DEPREM OLUŞTURMA ÖZELLİĞİNE SAHİP deniz dibi tektonik plakalarının, (TERS YÖNDE! ) kıtalar ile yaptığı birleşim noktalarından Asya, K/G Amerika, Afrika kıta tabanının altına kayması sonunda, depremler oluşmaktadır.

Yorum : Okyanus tabanlarının Asya, her iki Amerika kıtası ve Afrika kıta topraklarının altına girmesinin nedeni!  – Yeryüzünde bizim bildiğimiz! Ağır kütle dipte, hafif kütle üstte olur. Depremde ise! Bunun tersi olmaktadır. Ayrıca Okyanus karası, kıta karasına göre hem çukurda hemde, hafif kalmaktadır. 

Bana göre yeryüzündeki bütün depremlerin nedeni! Okyanus tabanına çıkan, tektonik plakalar üzerinden kıtaları ayrıştıran magma. Yeryüzüne çıkan mağma ve akan lav ise!!  Aynen düdüklü tencerenin tahliye sıbabı gibi biryerde! Bizlerin emniyet sıbabı diye yorumlarım. 

DÜNYAYI ŞEKİLLENDİREN DEPREM MERKEZLERİ

Önce depremlerin en çok ve şiddetli görüldüğü ülkeleri yazalım: Japonya – Endonezya –  Çin – Filipinler – Himalaya  uzantısı olan ülkeler – İran – Türkiye – Peru – Şili – Meksika – ABD ve İtalya

1- Şiddetli deprem bölgeleri:  Pasifik ve Hint Okyanusu arasında olan kıta ve ada ülkeleridir. Asya/ Amerika /Avustralya kıtaları ile; bu okyanus içinde olan adalar. Büyük (Pasifik) Okyanusun tabanını oluşturan tektonik plaka yılda, kuzeybatı yönünde 7 cm hareket etmektedir. Bu bölgeye; Depremde Pasifik Kuşağı denilmektedir.

2- Deprem Kuşağı: Bu bölüme Hint / Alp Kuşağı Denilmektedir. Bu tarif edilen bölge; Hindistan, Tibet, Himalaya sıra dağları üzerinden İran, Türkiye, Orta Avrupa ve Portekiz üzerinden Atlas Okyanusuna erişmektedir. Üçgen Hindistan yarımadasının altına giren Hint okyanus plakası, bu ülkeyi Asya içlerine ittirirken, Himalaya sıra dağlarının yılda 2 – 4 cm yükselmesine neden olmaktadır. Diğer taraftan, sıkıştırma nedeni ile Afganistan toprakları büzülürken  santim santim küçülmektedir. 

Arabistan yarımada plakası, Kendine en yakın olan Hint Okyanusu, Afrika Kara kıtası ve Ak Deniz tabanlı sıkıştırılma nedeni ile kendini Anadolu topraklarına doğru itmektedir. Himalaya dağları, Arabistan ve Avrasya plakasının sıkıştırması sonucu oluşan İran Zağros Dağları, Irak’ın kuzey doğu içlerine kadar uzanmaktadır.

Afrika merkezli Akdeniz üzerinden gelen  baskı ile! Avrupa Kıtasında büzüşme ve kayma nedeni ile, Orta Avrupa içinde yer alan Alp sıra dağları, Himalaya dağları gibi yükselmektedir. 

Rift Vadisi; Harita üzerinde Afrika boynuzu denilen yer üzerinden başlayıp, Kenya Tanzanya üzerinden  Mozambik ülkesine varan; Akarsu yatağı benzeri depremsel yarılma  neticesinde oluşmuş çöküntülü bir kara düzlemidir. Rift Vadisi, Akarsu yatağı benzeri ama!! Başlangıç noktası olan Kızıldeniz bölgesi hariç, orta bölgeler deniz seviyesinden 300 mt aşağıda, ∼1000 km düz genişliğe, ve üç ayrı parça halinde ∼ 3500 km uzunluğa sahiptir. Bu tip büyüklü küçüklü vadi çukurlarına, Rift vadileri denilmektedir.

Bilim adamları; Afrika Boynuzunun yılda 6,3 mm doğu/ batı yönünde ayrıldığı Etiyopya – Mozambik arasında var olan Rift vadisinin, yüzlerce yıl sonrası Afrika kıtasından kopacağını veya; Her iki uç noktalarının açılması ile Okyanus suyu ile dolacağını ileri sürmektedirler . www.livescience.com 

3. Atlantik Değrem Kuşağı ; Ekvator bölge üzerinden Kuzey yöne doğru uzayan Orta ve  Kuzey Amerika, Afrika, Avrupa ve İzlanda üzerinden Kuzey Kutbuna ulaşmaktadır. Orta Amerika ülkeleri, Pasifik ve Atlas Okyanusu arasında kalmaktadır.  Karayip, Kanarya ve İzlanda Adaları; Atlas Okyanusu Orta Tabanlı sıra dağların etkisi altındadır. Atlas Okyanusu Ortasından çıkan lavlar, bu sıra dağların hem yükselmesine hemde uzamasına neden olmaktadır. Bu bölgede Kanarya, Karayip ve İzlanda Adaları daimi tehdit altındadır. İzlanda’nın her sene, 2,5 cm doğu /batı yönünde genişlediği tespit edilmiştir. 

Yorum: Yalnız Şu unutulmamalı! Örn; Pasifik okyanusunun bir köşesinde deniz tabanı yüzeyine çıkan lav basıncı etkisinin, sadece O yerde depreme sebep olma ihtimali 50/50 dir. Çünkü, bir noktada oluşan baskı! Herhangi bir ülke topraklarında onlarca yıldır beklemede olan baskı ve enerji birikiminin! Salınmasına ve O ülke toprağında depreme neden olacağı, unutulmasın.

TÜRKİYEYİ  ÇEVRELEYEN TEKTONİK PLAKA VE FAY HATLARININ DEPREME OLAN ETKİSİ

Türkiye; Dünya yüzeyinde, fay kırıklarının en çok olduğu ülkelerden biridir. Türkiye / Anadolu kara kıtası ile birlikte, deprem üreten değil, depreme maruz kalan bir ülkedir.  Ne yazık ki ülkemiz; Himalayalardan gelen Parçalı tektonik Plakalar ile çoklu kırık fay hattı etkisindedir.  Deprem fay hattı çizelgesini gösteren haritalara baktığımızda Anadolu’nun Üç yönden tehditli, Üç bölgeye ayrıştığını görürüz.

Ülkemizi tehdit eden ana etken Himalaya – İran ülkesinden gelip, Erzincan’da  çatal yapıp ikye ayrılan ve Kara Denize paralel batıya ilerleyip Yalova şehrimizden Marmara Denizine batan Kuzey Anadolu ile;

Yine Erzincan şehrimizden Hatay şehrimize doğru uzanıp Suriye, Lübnan, Ürdün, İsrail, Sina’dan Arabistan yarım adası ile bağlantılı Türkiyeyi etkileyen 2. derecede etkili tektonik plakamız bulunmaktadır. Özellikle Marmara ve Ege bölgemizde olan parçalı fay kırık hatları ise, bu tektonik plakanın işini kolaylaştırmaktadır.

1. Tehlikeli Bölge; Hindistan üzerinden gelen 2. Dereceli tektonik plaka etkisi altında olan Erzincan bölgesinde çatal yapan; Arabistan yarımadası kaynaklı küçük çaplı tektonik Fay hattı etkisinde olan şehirlerimiz.

2. Tehlikeli bölge: Erzincan / Van / Hakkari üçgeni arasında olan bölgemiz,

3. Tehlikeli bölge:  Kuzey Anadolu – Marmara tektonik fay hattı bölgesinin güneyinde kalan Çanakkale / Adana / Muğla  üçgeni ile; Ege Denizi kıyı kesiminden Denizli / Afyon bölgemize ulaşan çoklu ve parçalı fay hattına sahip olan depremsel bölge ve etkisi altındayız.

27 Ekim 2019 tarihli bir gazete sayfasından- Türkiyede deprem konulu bir konferansa katılan Japon deprem uzmanı ve inşaat mühendisi; 

– Türkiyede birbirinden ayrı hareket eden 6 tane  deprem fay plakası var. Bu plakalar ilk hareketini; Himalayalardan alıp Nepal ⇒ Gürcistan üzerinden tetiklendigini belirtmiştir. Bu etki Kuzey Anadolu ⇒ Ege Denizi dip Fay hattı ile Yunanistan üzerinden Italya ve Ispanyaya kadar gitmektedir.

Türkiye; Dünyada olası deprem sıralamasında ise Türkiye, 6. sırada. Ölümlü sonuç sıralamasında ise 3. derecede en fazla ölümlerin olduğu deprem kuşağı ve Ülkesidir. Deprem şiddetinin 1 artması (5 ⇒ 6) olması deprem etkisini (kimine göre 10 kat) 32 kat fazla artırmaktadır. —-

5 Şubat 2023 pz/pzt gecesi  saat 04.¹⁷ de 7.8 şiddetinde olan Kahramanmaraş depremi‘nden 10 saat sonra olan ikinci bir 7.7 şiddeti deprem sonrası Anadolu karasının batı yönünde Ege Denizine doğru (açılı) 3-7 mt kaydığı, Bilim çevresince, söylenmektedir.

Kahramanmaraşta iki kere deprem olmasının sebebi ; NOT: Bu başlık altında yazacağım kısım;  Bilimsel açıklamaları dayanak göstererek yapacağım yorumumdur. Bu durum doğrultusunda yapacağım yorumum; İLKTİR derim. Çünkü bilimsel veya kişisel yanlış bile olsa! Aynısını hiç duymadım ve okumadım.

(⇒2 ) Hindistan Fay Hattında oluşan enerji birikmesi, Erzincan üzerinde iki kola ayrılırken (direksiyonu ve sinyali olmadığı kesin) Hem (1. Bölge) K. Anadolu fay hattı içinde ilerler hemde G.D.Anadolu (2. Bölge) bölümünü Kuzeyden Güney istikametinde sıkıştırmaktadır. Diğer taraftan 2. Bölge ise bu sefer ve aynı anda; Afrika / Arabistan / Ortadoğu/ İran Zagnos sıra dağları arasında Suriye, Hatay, K.maraş ve Malatya fay hattı UZUN ZAMANDIR İKİ YÖNLÜ baskı ve ayrışma halinde bekliyordu!!

Bardağı taşıran son damla misali; Dünyanın bir bölgesinde olan deprem!! Ülkemizde olup yıllardır beklemede olan şehirlerimizde, iki ayrı saatte oluşan depremlere yön verdiğini sanıyorum. 

Bu iki deprem, şehirlerimizde farklı görüntülere sebep oldu. Hatay havaalanı pisti örneğinde olduğu gibi yukarıya/dışarıya doğru toprak yığıntı yaparken!! Yine;

Hatay ve G.antep’in bir bölgesinde oluşan deprem;  200 mt genişlinde, 30 mt derinlikte  ve yüzlerce metre uzunlukta Rift Vadisi türü çukur kanallara neden olmuştur.

Yorum: Anadolu karasının 3 mt kayma işleminin göstergesi! Rift benzetmesi yaptığım; Kırılıp açılan ve boşlukları dolduran çöküntüler nedeni iledir. Peki! Çöküntünün altındaki toprak nereye gitti? Dersek! Güneşi gören toprak çökerken, altındakı toprak, kürenin boş (lav havuzu gibi) yerlerini doldurmakta veya direk magma tabakasına geçmektedir. Aralık 2010  Mecit ALBAYRAK

Dünyada ve Türkiye’de yolsuzluk oranları nedir.

Dünyada %/% temiz bir devlet yok. Ama, en çok temiz olan devletler var. Araştırma sitesinin bildirdiğine  göre en temiz ülkeler, hep aynı. Peki, Allah Kuran diyen bütün müslüman ülkeler ve Türkiyede yolsuzluk neden en fazla?

Burada adı geçen ülke ve kısaltılmış hali: Finlandiya Fn, Danimarka Dn, Yeni Zelanda YZ, Izlanda Iz, İsvec Is, Singapur Sng, Türkiye TR, Isviçre I, Norveç N, Hollanda NL, Lüksemburg L, Almanya D, İzlanda İS, İrlanda İE, Avustralya AU, Kanada CA, Estonya EE, Hong Kong HK,

Bu konuda listelenen en sondaki ülkelerde genelde hep aynı: Somali, K.Kore, Suriye, Sudan, Afganistan, Myanmar, Haiti, Çat, Nijerya, Bangladeş

100/100 temiz hiçbir ülke yok. Yalnız en az ve en çok çalan yöneticiler var. Mesela TR; 2022 yılında 100 üzerinden 36 dürüst, 74 hırsız.

2001 yılından bu tarafa dünyada yolsuzluk oranları 

2023 yılı 196 ülke Fn, N, YZ,/ Tr 124.

2022 yılı  180 ülke Dn, YZ, N /Tr 74.

2021 yılı 180 ülke Dn, Fn, YZ,/ Tr 96.

2020 yılı 180 ülke YZ, Dn, Fn,/ Tr 86.

2019 yılı 180 ülke Dn, YZ, Fn/ Tr 91.

2018 yılı 180 ülke Dn, YZ, Fn,/ Tr 83.

2017 yılı 180 ülke YZ, Dn, Fn./ TR 81.

2016 yılı 176 ülke Dn, YZ, Fn/ TR 75. 

2015 yılı 167 ülke Dn, Fn, Is /  TR  66.

2014 yılı 175 ülke Dn, YZ, Fn/ TR 64.

2013 yılı 177 ülke Dn, YZ, Fn/ TR 53.

2012 yılı 178 ülke Fn, YZ, Dn/ TR 54.

2011 yılı 183 ülke YZ, Dn, Fn / TR 61.

2010 yılı 178 ülke Dn,YZ,Sng/ TR 56.

2009 yılı 180 ülkeYZ,Dn,Sng/TR 61.

2008 yılı 180 ülke Dn, YZ, Is /TR 58.

2007 yılı 179 ülke Dn, Fn, YZ /TR 64.

2006 yılı 163 ülke Fn, Iz, YZ / TR 60.

2005 yılı 158 ülke Iz, Fn, YZ / TR 69.

2004 yılı 145 ülke Fn, YZ, Dn /TR 81.

2003 yılı 133 ülke Fn, Dn, YZ/ TR 77.

2002 yılı 102 ülke Fn, Dn,Yz/ TR  65.

2001 yılı 91 ülke Fn, Dn, YZ / TR 56.

Kaynak : Transparency Internatıonal

Doğruluk, dürüstlük bazı ülkelerin ‘kanına‘ işlemiş. Her ne yazık ki; Allahın emrettiği ve Peygamberimizin övdüğü bir dinin mensupları olan biz Türkiye ve diğer Müslüman devletler, doğruluk ve dürüstlükte hep vasat yerlerde bulunmaktayız. Ne kadar acınacak bir durum.

Dünyada varlığı kabul edilen ülke sayısı hakkında her devletin, faklı ölçütleri var. Birleşmiş Milletler, ABD, Rusya, Dünya Postalar Birliği hatta Türk telekom bile kendi kıstasına göre ülke / devlet sayısını ele almaktadır.

Çünkü her ülkenin ve kurumun aradığı veya mecburiyete soktuğu ve istediği kriterler, birbirini tutmamaktadır. Yani, çıkar meselesi. Veya, bu tip bilgileri O devlet, kast edilen sene için paylaşmaz.    12 . 2010  Albayrak

İklimsel etkiye bir örnek Seydişehir

Seydişehir’e 1988 yılının Ocak ayında yağan kar; 3 ay yerden kalkmamış ve o sene çok kuvvetli soğuklar nedeni ile, evlerin içindeki tesisatlarda patlamalar olmuştu. O seneden 2017 yılı ocak ayına kadar, çok yağan ve yerde uzun süre kalmış bir karlı kış mevsimini, yaşamadık. —-

Evimin balkonu önünde bulunan sedir ağacı, karın hangi yönden geldiğinin belgesi oluyor. Kuzey tarafına kar geliyorsa kuru, tipi, soğuk ve kalıcı yağıştır.  Güney tarafına gelen kar  ise! Sulu, ılık, çabuk eriyecek kar türüdür. Ağaç dallarına ilk kar, 11 Aralık 2010 Cumartesi günü yağdı. 12.12.2010 pazar saat 13.00 Arılarımı kontrol için gittiğim Pınarbaşı mevkide yaptığım ölçüme göre, sıkışmayı göz önüne almazsak yaklaşık 60 cm kar vardı.

2013 yılına ait ve ayaklarımızın değdiği 6 Ocak 2013 ilk kar yağdı, ama hemen eridi. Şuan 13 Ocak ve gece saat 0.43, lapa lap kar yağıyor.

20 Kasım 201418 Şubat 2015 arası yağan kar, eriyenlerle birlikte 150 cm çok geçti. Balkondaki dereceme göre şuan ve saat 21.00 ve – 0,9 C’ çok soğuk yok ama,  etkisiz geçen yıllara göre bu sene bayağı etkili kar yağdı. 02.2015

2016 – 2017 Kışında 1 Kasım 2016 Salı gecesi Küpe dağının tepelerine kar serpilmiş. Aynı gece saat 24′ te dış sıcaklık + 1,3 C’ idi. Öyle iken, şehir içinde aşırı soğuklar -15 C’ geçmedi. Ama soğuklar, uzun sürdü.

13 Aralık 2016 – 16 Ocak 2017 arasında yağan – eriyen kar, 260 cm kar ve şehir içinde ısı bir süre, 15 C’ den yukarıya geçmemiş, şehir dışında ise! çok daha fazla olan soğuklar, bitkilerin geç uyanmasına neden olmuştu. Şuan 5 Nisan, Taraçcı kasabası arkasındaki dağda, kimi karlar erimeye başlamış.

2017-2018 – Kışında soğuk olmadığı gibi, kar yok denecek kadar az yağdı. (35 cm) En fazla soğuk -15 C’ Bu gün 22 Şubat ve kuraklık var. 2018 yazından sonrası, Antalya bölgesinde yaşamaya başladığım için Seydişehir kışlarını göremeyeceğim. Antalyada iken kış, uzun süreli serin ve kapalı geçti. Kış mevsiminin yarısı, geçmiş yıllara göre yağmurlu geçti.

Seydişehirde ise, ramazan ayı olan Mayıs serin olmuş. 28 Haziran 2018 cuma; 1,5 saat yağmur yağdı. Bir hafta önceside yağmur yağmıştı. Bir yetkilinin dediği üzere ülkemizde bütün mevsimler birbiri içinde olacak. Öyleki yağmurlar yağmaya devam ederse, Allahın izni ile 1981 yılında yok olan Suğla düdeni, tekrar faaliyete geçer mi?

2019/20 yılı kış mevsiminde Seydişehirde yoktum ama aldığım habere göre ilk kar; 26 Kasım 2019 yılında Taraşçı arkası Küpe dağına yağmış.

2021 Aralık ayı içinde, ∼ 70 cm kar yağmış. Isı – 27 C’ düşmüş. Türkiye sathında en soğuk 2. yerleşim yeri olmuş. 7 Ocak 2022 ile 9 Şubat 2022 arasında ise; ∼ 100 cm kar yağmış. Bu sefer Konya ili içerisinde – 27 C’ ile 2. en soğuk yerleşim yeri olmuş. Yine bu tarihler arasında ise; eksi derecedeki soğuklar, günlerce devam etti. 11 Nisan günü yine kar yağmış. Seydişehir örneği vermemdeki amaç, değişen iklime vurgu yapmaktır.  14.04.2022

9.3.2022 çarşamba gününden itibaren bütün Türkiyede Sibirya soğuklarının 10 gün boyunca etkin olacağı açıklanmıştı. Çrş, per.  günleri içinde ~ 35 cm kar yağmış ve per. gecesi – 5 C’ soğuklar oluşmuş.

20 Ekim 2022 tarihinde Seydişehir merkezi ile Antalya, Alaca bel yoluna yağan kar, iki gün içerisinde erimiş. 20 Aralık 2022 tarihinde Alacabelin bazı kesimlerinde toz kar görüntüsü vardı. 22 Ocak 2023 bu gün için Küpe dağının  yarısına kadar olan bölgelerde kar var. Şehirde kar ve yağmur yine yok.  Meteorolojist yorumlarda; 2023 yılının kurak gececeği yolundadır.

Benzer erkek ve kadın isimleri

Ali – Aliye, Adil – Adile, Arif – Arife, Aziz – Azize,

Bahri – Bahriye, Bedri – Bedriye,

Cahit – Cahide, Can – Canan, Cavit – Cavidan, Cem/ Cemal – Cemile,

Dursun – Dursune / Durdu,

Emin – Emine, Ergün – Ergül

Fahri – Fahriye, Faik – Faika, Ferit – Feride,

Hamdi – Hamdiye, Hüsnü – Hüsniye, Halit – Halide,

Kadir – Kadriye, Kamil – Kamile, Kerim – Kerime,

Latif – Latife,

Melih – Meliha, Mevlüt – Mevlüde, Muhsin – Muhsine, Murat – Muradiye,

Mümin – Mümine,

Naci – Naciye, Naim – Naime, Nadir – Nadire, Nail – Naile, Nuri – Nuriye,

Remzi – Remziye,

Ümit – Ümmü,

Salih – Saliha, Sabit – Sabahat,

Selim – Selma, Semih – Semiha,

Sıtkı – Sıdıka, Soner – Songül

Şeref – Şerife, Şevket – Şevkiye,

Şükrü – Şükriye,

Ulvi – Ulviye,

Vahit – Vahide,

Yaşar – Yaşar,

Zahit – Zahide, Zeki – Zekiye, Zeynel – Zeynep, Zülfü – Zülfüye,

Strafor kovanlar.

strafor kovanlar: 01.2023 – Önce şunu düşünmek lazım! Dağdaki arı nerede yaşıyor ve bu zamana kadar nerelerde yaşadı. Ve bugünkü durumundan daha rahat değil mi idi? Doğal malzemeden şaşmayınız. Lakin, ana çiftleştirme kutuları ile 3 – 5 büyük veya küçük çitalı arılar için, kullanımı kolay ve pratiktir.  Yalnız, özellikle içi dolu iken! uzak yollarda üst üste taşınmaları, uygun olamaz. 01.2016

Dünyada verginin olmadığı veya az olduğu ülkeler.

01.2023- Birleşik Arap Emirliği : Dünyada kişi başı en yüksek gelire sahip ülke. Hiç bir şekilde gelir ve katma değer vergisi (KDV) yok. Sadece içkilerden % 50 vergi alınıyor. Geliri, petrole dayanıyor. Orta Doğu ülkeleri arasında güçlü bir eğitim sistemi ve İngilizce konuşan bir çoğunluğa sahip.

Bahamalar : Devletin geliri % 70 turizm, ithal mallar ve gümrük girişlerinden sağlanıyor. Vatandaşlık değil oturum izni alıp en az 90 gün bu adada kalan, almak zorunda olduğu emlağı en az 10 yıl elinde tutmak zorunda. Suç oranı yüksek. Sadece tıbbi yönden eksikliği var.

Monako Prensliği : Geliri turizme dayanıyor. Hiç bir isim altında vergi alınmıyor. Sadece prenslik topraklarında yaşayan yabancı kişiler, vergi veriyor. Yaşam şartları yönünden çok pahalı bir şehir devletidir. Öyleki bir gecelik için tutulan daire ücreti, 10.000 $ dır.

Andorra Cumhuriyeti : İspanya / Fransa arasında dağlık bir ülke. Devletin geliri % 80, turizme dayanıyor. Sadece yıllık geliri 40.000 Euro ve üstü olanlardan %10 vergi alıyor.

Kuveyt : Dünyada, 6. sırada petrol ihraçatcısı ülke. Gelir vergisi alınmıyor. Sadece sigorta primi katkı payı alınıyor. Yalnız, bu ülkeye ait bir firma üzerinden bu ülkeye gidenlerin, zorla bu firmanın istediği yer ve koşullarda çalıştırılma durumu var. 50 yaş üzeri kişilerin çalışması yasak.

Katar : Geliri, bir nevi doğal gaz imparatorluğu ve petrole dayanıyor. Hiç bir isim altında gelir vergisi ve KDV alınmıyor. Sadece sosyal sigorta katkı payı ve ithal edilen ürünlerden sadece % 5 vergi alınıyor.

Umman Sultanlığı : Gelirinin % 90 petrole dayanıyor. Gayri menkul satışları, maaş ve sosyal sigorta primlerinden katkı payı alınıyor.

Bahreyn : Sadece, sigorta ve emlak vergisi var. Yabancılar, emlak kiralama vergisi veriyor.

Cayman Adaları : İngiltere’ye bağlı geliri turizme dayalı olup dünyada ‘vergi cenneti’ olarak bilinen yerlerden biri. Sadece ithal mallardan % 25 vergi alınıyor.

Bermuda Adaları : İngiltere’ye bağlı, Atlas Okyanusu / Karayipler Denizi tarafında, geliri turizme dayanan, adalar topluluğu. Adalarda yaşayan insanların % 20 , başka ülkelerde doğmuş kişilerden oluşuyor. Yaşam şartları bakımından pahalı bir bölgedir. Sadece sigorta ve maaş vergileri ve ilave olarak emlak ve miras vergisi var. –   03.12.2017

Babam Lazoğlu Şükrü Usta ve Seydişehir.

1. bölümdeBabam Lazoğlu Şükrü Ustave yazımın devamı olan, 2. bölüm.

01.2022 – Babam, 1949 yılı başlarından, öleceği güne kadar yaşayacağı Orta Karaviran ve Seydişehir  topraklarına ayak basar. O yıllar, sanatkarın olmadığı, olanlarında parmakla gösterildiği zamanlardır. Orta Karaviran kasabasında hem ağaların, hem işi düşen kişilerin yanında, el üstündedir. Burada da  herkesin işine koşar. Bileğinin hakkı ile kendini kabul ettirir. Öyleki, bu köyde susam yağı çıkartma işi yapan namı değer ”Yağır” Alaattin Öztürk ve sülasi ile olan tanışıklığı ve ahbaplığı, o zamandan bu zamana kadar, biz çocukları ve torunları arasında hala devam etmektedir. Sene 1949 – 2013 .  Allahın izni ile, daha nice senelere.  🙂

Lakin, evlilik konusunda babamın şansı yoktur. Yaşı olmuş 26 -27. Orta  Karaviran’lı hatırlı bir ailenin kızına talip olur. Kimdir – nicedir bilinmez, diye vermezler. 1950 yılının başlarında, bu sefer babama başka bir ağa ‘el’ atar.

Fi tarihinde Akseki den, Seydişehire gelip yerleşen’ki;  Akseki dağlık, tarımı ve sanayisi olmayan bir yerleşim yeri olması sebebiyle Akseki ve çevresinde yaşayanların büyük bir bölümü bu bölge dışına çalışmaya gitmişler veya çevre yerleşim bölgelerine göç etmişler. Haliyle 1800 yılları ve sonrasında Seydişehire göç eden bir çok Aksekili aile, buralara kök salmışlardır. Bu ailelerden biri olan ‘Hasan Efendiler’ lakaplı Hasan Baran : – Seydişehir ve köylerinde olan tarlalarının ekimi dikimi ve nakliye işi ile, kendinde olan makinaların tamir – bakımı için, yanında çalışmasını ister. 1951 yılında başlayan çalışması, 1957 yılının başına kadar devam eder. Bu aile ile  olan ahbaplığımız, hala  devam etmektedir.

Babam; 1953 – 54 yılları arasında, Beyşehir istikametinden traktör ile buğday  getirirken; Bu yol üzerinde ve Akçalar Kasabası yakınında yer alan Çifte Köprüler üzerinde iken, bir şekilde traktörün arkasındaki römork bağlantısının yerinden ayrılması neticesinde römork, köprüden çaya düşer. Römork üzerinde olan kişilerden biri ölür, diğeride yaralanır.

Bir önceki yazımda belirttiğim gibi, erkek milletinin unutamadığı diğer anısı ise -Allah düşürmesin- hapishanedir. Babam, trafik kazasından sonra hapse konulur. Unutamadığı ve anlattığı iki kişiden biri, Bozkır ilçesinden Ethem  ve başka vilayet ten gelen, Hamdi arkadaşı idi. Ethem amca, kısa boylu, zayıf biri idi. Zaman zaman 1970 – 80 yılları arasında  bize geldiğinde görüşüp tanışmış idik. Hamdi arkadaşı ise,  iri yarı ve kilolu imiş. Babamın, bu arkadaşı ile unutamadığı ve bizlere de  aktardığı bir anısı var idi.

Babamın, arkasında  Aksekili ‘Hasan Efendiler’ sülalesi olsa da, sonuçta maddi imkanları yok denecek şekli ile, Allahın bir garibi dir.  Mahkumların, aydınlatmaya çıkartıldığı bir gün de Hamdi, babama :

– Şükrü,  sende para yok, bende para yok. İkimiz para kazanalım, der. O an orada bulunan mahkumlar pür dikkat kesilirler. Babam :

Olur ama, nasıl kazanacağız?  Hamdi :

– Kolay, senin burnuna halka takalım, bende tef çalarım, sen de ayı gibi oynarsın, böylece para kazanırız, der. Babam :

İyi ama, ayı oynatmanın da  bir  şarkısı var. Sen biliyormusun?

– Hayır, der Hamdi.  Bu sefer hapishane arkadaşları babama;  – Sen biliyormusun?, diye sorarlar. Babam :

– Evet, der. Ve şarkısını söyler.

Ayımın gözleri humar. – Birini açar, birini yumar

– Ağalardan bahşiş umar. – Vay ayı, vay koca dayı, diye dörtlüğü söyler.

Bu sefer bütün mahkum arkadaşları Hamdi ‘ye;

Hamdi, sen ayı olacaksın;  Şükrü’de tef çalacak ve sen oynayacaksın,  derler. Derler ama Hamdi iri yarı birisi. Kapıya dikeldi mi,  kapıdan kimse geçemez miş. Bu sefer babam alttan alarak – Hamdi, nasılsın? Diyerek gönlünü alıp, öyle geçmiş.

Babam, şikayetçi olmayan kişiler  ve kendine sahiplenen Hasan Efendinin girişimleri neticesinde, erkenden tahliye edilir ve aynı yerde çalışmaya devam eder.

1955 yılına kadar, işlerini yaptığı evin etrafında ki bazı ailelerin kızlarına, evlenmek için talip olur. Burada da aynı görüş karşısına çıkar : – Kimdir, nicedir bilinmez, kız’mı verilir! 1956 yılının başlarına kadar Hasan Efendiler için çalışan kadın ve kızların nakliyesini sağlayan babam, aynı zamanda ağanın evinin yakınında komşularının kızı  olan annemi bir şekilde ikna etmiş. Ama kızı verecek olan kim? Kaçmaya karar verirler. Ve evlenirler.

( Daha önceleri kızlarını babama layık görmeyen aileler; 1960 lı yıllara doğru, belediyedeki işinden dolayı namı ve adı duyulan babam için: – Böyle olacağını bilseydik, kızımızı kendi elimizle verirdik, demişler-dir-.)

Babam; 1957 yıl Ocak ayında Seydişehir Belediyesine ait elektrik üretim santralinde – Makinist, olarak resmen işe başlar. O zamanlar şehir içindeki ‘eski’ otobüs garajı olan yer, aynı zamanda hem elektrik santralinin, hemde haftalık perşembe pazarı yerinin olduğu kısımdır. Köylü ve kentlinin her türlü yetiştirdiği ve ürettiği, burada satılır.

Sene 1960. Babam, bir komşunun leblebicilik yapan oğlunu, komşularının ısrarı ile yanına – yardımcı, olarak alır – aldırır. İşi öğretmeye çalışır. Her ne kadar babam –Usta olsa da, sonuçta bir yabancıdır. Dışarıda dükkanı olan ve motor tamirciliği yapan başka bir ustada,  babamın yardımcısını geliş  – gidiş, babama karşı – Sende usta oldun, bu işi biliyorsun, sana  yardım ederim, türü yönlendirmelerle babama karşı dolduruşa getirirmiş.

Günün birinde, elektrik santralinin genel temizliği yapılacağı için, bir çok  malzeme, elektrik santralinin az uzağı ve arkasında olan belediyeye ait un değirmeni  binasının içine götürülür. Babam, iki büyük İtalyan dizel motorlarına ait ilk çalıştırılma anında uçlarına fitil takılıp – yakılan ve silindir kapaklarına sıkıştırılan ateşleme fişeklerini, öneminden dolayı ayrı bir yere koymuş. Temizlikten sonra bu malzemeler geri getirilir. Fakat fişekleri, koyduğu yerde bulamaz.

Bulamadığını sebebi ise: Babamın, fişekleri koyduğu duvar dibine, Değirmen ustası olan kişi; değirmene ait değirmen taşını yuvarlayarak, fişeklerin olduğu duvarın önüne ve fişekler arkada kalacak şekli ile değirmen taşını duvara dayamış. Fişeklerin bulunmayışının sebebide bu.

Babamın işe aldırttığı kişi: – Lazoğlu, bu malzemeleri falanca şahıslara ait değirmende kullandı, oraya verdi, diye konuşur ve o zamanki yetkililere bu şekilde şikayet eder. Babam her ne söylerse de, kendini aklayamaz. Ve işten çıkışı verilir. Sene 1960 başları. Seydişehir ~ 2500 nüfuslu küçük bir kasaba.

Bazı kişilere ait leblebicilik Seydişehirde, o zamanlar geçerli bir meslek ve iş sahasıdır. Küçük zanaatkarlara ait iş yerleri ve motorlu un değirmenleri var. Bu yerlerin sahipleri ve şehir halkı babamı, –  yabancı olarak görseler de haliyle,  hem tamirci hem elektrik santrali baş makinisti olması sebebiyle gece gündüz ve daimi, işleri düşüyor. Bundan dolayı seveni de, sevmeyeni de var.

Sonuçta gerekli – gereksiz herkesle ve esnaflarla, işli dışlı olmak zorunda. Diğer taraftan babam, aleyhine olabilecek bir uygulamayı neden yapsın? Kaldı ki; yapmış olsa bile, başkasına vereceği (yedek) fişek 1 – 2 tane olur. Büyük motorlara takılan fişek ise 6+6= 12 adet. Haliyle bu fişeklerin yedeğide olması gerekiyor. Haliyle o zamanlarda ülkemizde ve Seydişehir de ‘usta’ aranmakla bulunmuyor.

Babamın, Mesleğinden dolayı bir şey sorana, yardım isteyene her zaman faydası oldu. Ayrıca, kendisine ihtiyaç duyulan resmi bir işi yapıp, sorunsuz olarak elektriğin  üretilmesini sağlıyor. Bu durum, babamın aleyhinde olanları daha da şartlandırıyor!! Bir şeyi daha vurgulayayım. İşin içinde – İşten çıkışı söz konusu olan – olacak kişi, başkalarının menfaati için kendini harcatır mı? İster istemez kim olsa, – bu fişekler kasıtlı saklanıldı! demezmi?

Babam bu töhmet altında iken, düşünceleri sonunda kast edilen malzemeleri nereye koyduğunu hatırlar ve bir gece yarısı değirmenin ustası, Belediye başkanı, zabıtalar gözetiminde bu malzemeleri koyup  ta –  unuttuğu yerden, değirmen taşının arkasında ve değirmenci ustasının şahitliği ile fişekler çıkartılır.

Babamın suçsuz olduğu anlaşılır. Ve iş başı yapabileceği söylenir. Fakat gurur meselesi yapar ve işten ayrılır. Çünkü geçen zaman içerisinde babama karşı söylenen hakaret ve suçlamalar söz konusudur. Haliyle o gün için yapılan ve konuşulanları tam olarak bilmem imkansız. Ama, hoş sözler olmayacağı da kesin!

Esasında hatırlamam gereken ama sonradan öğrendiğim bir olay daha! Babam, belediyedeki işinden ayrıldıktan sonra; Yazımın başlarında belirttiğim bir olayın aynısı, bu sefer Seydisehirli taksici Hüseyin Gülpınar ile yaşar.

Rahmetli Hüseyin Amca babama; Karaviranli  –  devam edecek-

1950 – 60 lı yıllarda ABD malı  çeşitli amaçlı makinalar, Türkiye nin bir çok  yerini kaplamıştır. Babam, 1960 yılı içerisinde Ankarada çalışır. Bir ara dedem rahmetli ‘Karakaş’ın Yusuf’ ile Ankaraya gitmiştik. Daha sonrası, Amerikan malı otomobillerin tamir ve bakımı ile uğraşan ve babamın tamirciliğe başlamasında katkıları olan  teyzesinin oğlu Osman Bekar tarafından, İzmit / Gölcük e  çağrılır. Babam 1961 – 62 senelerinde, bizde ailecek olarak son 1 sene, İzmit – Gölçük te ikamet etmek durumunda kaldık.

Babamın işe aldırdığı yardımcısı kişi, santral makinisti oluyor. Ayrıca, aslen Seydişehir’li olup Seydişehir dışında motor tamirciliği yapan başka bir (İbrahim) ustanın, şehre gelmesi ve santral makinistine dışarıdan yardım etmesi sağlanıyor.

Gel gör ki, kuytu köşelerde yapılan konuşmalar ve ayarlamalar,  elektrik santralindeki 6+6=12 adet fişekle çalışan 2 adet büyük (8 – 10 mt uzunluğunda) İtalyan ve 1 adet küçük (5 mt) Çekoslavak malı jeneratörlerin, randımanlı çalıştırılmasına bildikleri, kafi gelmez. Olan arızalar yapılamaz yada yeterli olmaz. Velhasıl  Elektrik kesintilerinin, ardı arkası kesilmez.

1962 yılında yapılan seçimler neticesinde askeriyeden emekli Binbaşı Nevzat Akbaş, belediye başkanı olur. Her ne kadar belediye başkanı Seydişehirli olsa da, devamlı dışarıda olmasından dolayı, santralin çalıştırılma durumunu ve geçmişini bilmemektedir. Fakat başta Seydişehir halkının bildiği bir şey var. Şehir de elektrikler düzgün verilememekte, motor arızalarının sonu gelmemektedir. Halkın şikayeti artmaktadır.

Belediye Muhasibi Erol Ulutaş O zamanlar, Lazoğlu Şükrü nün geçmişte başına gelenleri  bilmekte, takdir etmektedir. Ama yapa bileceği bir şey yoktur. Vakti saati geldiği için durumu Belediye Başkanına iletir. Nevzat Akbaş: Lazoğlu her ne yerde ise bulun, gelmesini sağlayın, der.

Hatta bizzat başkan, dedemin evini bu maksatla ziyaret bile etmiş. Sonuçta görevlendirilen kişiler, ‘Karakaş‘  lakaplı Yusuf dedemi  Gölcük’e, babamı Seydişehire dönmesi için ikna etmeye gönderirler. Babam ve biz şehre dönüş yaparız. Babam bir süre belediye ile antlaşmalı olarak, gündüzleri açtığı tamirhanede, geceleride elektrik santralinde çalışır. Çünkü Seydişehir halkının, örnekte olduğu gibi kendisine ne yapacağını bilemez!

Babamın bir şekilde işten çıkartılmasına neden olan kişi, babamın akibetine uğrar. Haliyle, elektrik santralında tek kişi olarak çalışırken bu sefer, belediyede şoför olarak çalışan başka bir arkadaşı; kardeşini işe almasını ister. Ve bu seferde bu kişi ile çalışmaya ve bildiklerini öğretmeye başlar.

Seydişehir,  çocukluğumda küçük, girişi olup, karşı taraftan çıkışı olmayan ≈  2.000 nüfuslu bir Anadolu kasabası idi. Gündüzleri, bazen öğleden önce  10 – 11,  öğleden sonrada 13 – 15 saatleri arasında elektrik verilirdi. O zamanlar şehrimizde geçerli meslek olan ‘leblebicilik‘.  Tamirciler, leblebiciler ve haftada bir Çarşamba günleri gündüz film oynatan sinemacı için, elektrik elzem idi.

Akşam ise havanın kararmaya başlama vaktinde tekrar elektrik santrali  çalıştırılır, gece 24.00’ e doğru kapatılır idi. Yalnız elektrikler kesilmeden önce halkın bildiği ve babamın uyguladığı bir yöntem vardı. Babam, gece saat 23.30′ a doğru elektrikleri 2 – 3 sefer keser / verirdi. Bundan amaç, yatmamış ve gezmede olan kişilere, yatmaları veya evlerine gitmeleri konusunda, bir ikaz idi.

1960 lı yıllarda daha elektriği olmayan köy ve kasabalarımızın olduğunun bilindiği bir zamanda,  dramatik bir hatırayı aktarmak istiyorum.

Yazdığım gibi, elektrik belirli bir zamanlarda veriliyordu. Günün birinde bir köylü vatandaş, şehre gelip bir ustaya uğrar ve bir kaynak işinin yapılmasını ister. Usta – Şu an elektrik yok, geldiği zaman yapalım, der. O güne kadar elektriğin ne olduğunu -pek- bilmeyen vatandaş ustaya;  Nerede ise bana söyleyin, ben gidip getireyim, der. Ustanın  muzipliği tutar.  O an atölye içinde bulunan ve halkımızın özellikle alış verişlerde kullandığı söğüt dalından örülmüş biraz büyükçe bir sepeti gösterip:

Peki şu sepeti al, garaja git. Orada fabrikada Laz oğlu isminde usta var, onu bul, selamımı söyle sana biraz elektrik versin, al gel, der.  Vatandaş sora sora babamı bulur. Ve  SA – AS Usta, beni usta gönderdi. Şu sepete biraz elektrik veriver, benim işimi yapacak, demiş. Babam, gülermisin  – ağlarmısın! adama acıdım, derdi. Vatandaşa: – Hadi sen git, ben biraz sonra göndereceğim, der.

Dikkatinizi çekerim: 1960’lı yıllarda; Türkiye de  makine ve teknikleri konusunda tek yetkili kurum olan Makina Kimya Endüstrisi (MKE),  – bildiğim kadarı ile – belediyeye ait olan iki adet büyük İtalyan, bir tanede küçük  Çekoslavak malı motorlar için ‘ Çalıştırılamaz‘ raporu vermiş.  Hal böyle iken babam, elektrik santral ve motorlarını, Seydişehir’in enterkonnekte sistem ile Türkiye çapında genel elektrik  sistemine geçtiği 1969 yılında motorları, çalışır vaziyette teslim etmiş ve santrale kilit takılmıştır. 1979 yılında da bu motorlar MKE, hurda olarak satılmış/ verilmiş.

Babam Lazoğlu; 1960 yılının ortalarında Almanya’ya gitmek için Konya İş ve İşçi Bulma Kurumuna gider. O anlarda yetkili ve/veya müdürü olan Seydişehir’li Marziyaların İbrahim ……. ile görüşür.
İbrahim amca babamı, Almanya’ya gitmemesi konusunda ikna eder ve babam gitmekten vazgeçer.
Babam; 1966 yılında ise; Alaylar mahallesine bir ev yaptırmaya başlar. Belediye Başkanı rahmetli Nevzat Akbaş, babama ve inşaata bazı maddi (parasal değil) ve manevi yardımlarda bulunur. Bu aralarda Etibank Aluminyum fabrikası temellerinin atılması ve işçi alımları başlar.
Rahmetli Nevzat Akbaş; O zamanlardaki Etibank Alüminyum Fabrıkası yetkililerine şifaen- Belediye elemanlarından Lazoğlu Şükrü HARİÇ, istediğinizi – isteyeni işe alın, demiş.
Babam rahmetli, öldü gitti, Nevzat Akbaşın bu söylemişliğini ve inşaat zamanında Nevzat Akbaşın yardımlarını; Marziyaların İbrahim ile yaptığı görüşmeyi anlatır ve – Etibanka baş vurmadım, derdi. 

Elektrik santralinin kapatılmasından bir süre sonra, kadrosu işçilikten memurluğa çevrildi. 1980 ihtilalinden sonra bir süre, memur olmasına rağmen  işe aldırdığı yağcısıda memur olmasına rağmen, takımhanede çalıştığı için Cumartesi günü işe geliyor. Babam ise, Cmrt / pazar işe gitmiyor. Bu sefer yardımcısı; O zamanlar 12 Eylül sonrası belediye başkanlığı görevide yapan kaymakama, babamı şikayet ediyor. Kaymakam / Belediye başkanı kişide babamı, cmrt günüde çalışmaya mecbur ediyor. O zamanlar babam bu duruma çok üzülmüş ve işe aldırdığı kişiyede çok kızmış ve bu kişi ilede muhabbetini kesmişti.  Danıştaya açtığı mahkeme sonunda, Fazladan çalıştırıldığı 12 iş gününe ait  tatili mahkeme kararı ile aldı. Ve babam, 1982 yılında emekli oldu.

Ömrü hayatı, gece gündüz hep çalışmakla geçmiştir. Yaptığı her iş ve işi tarif ederken :  İşi yapan usta olarak, yaptığın işi ilk önce sen beğeneceksin, derdi. Bir hatası vardı. Çok sigara içer, eksoz gazı içinde – mis, derdi.

Gelelim, babamın  hem acıklı hem sevinçli olarak yaşadığı bir olaya.

1969 yılında Zonguldak lı bir kişi; Gürcistan  Batum da yaşayan akrabalarını görmeye gidecektir. Yanında akrabalarına ait bir çok resimleri de götürür. Zonguldaklı kişinin, Batum da misafir olacağı aile, babaannemi tanımaktadır. Ayşe babaanneme: Ayşe, Türkiye den bir akrabamız geldi. Sen de gel, hasretlik giderirsin, diye çağırırlar.

Babaannem gelir. Getirilen resimlere bakar. Resmin birinde gördüğü bir erkek için: Bu, falanca değil mi?, diye sorar. Sorduğu kişi ÖZ ablasının oğlu ve yeğeni olan, Asım Özbostancı’dır.

Türkiye ye gelen Zonguldak’lı kişi, hemen Asım amca ile irtibata geçer. Asım amca, biraz zorlanarak babamın adresini bulur ve mektup yazar. 1970 yılından 72 yılına kadar Azerbaycan – Bakü ve Türkiye – Seydişehir arasında yapılan yazışmalar neticesinde: Babaannem Ayşe, Halam Fadime ve kocası Abbas Abbasof, T. C. ve S. S. C. B. ne yapılan başvurular neticesinde, 42 yıl aradan sonra 1972 Mart ayında Türk topraklarına ayak basarlar. 

Babaannem halam ve kocası Seydişehirde iken, komşumuz şimdi rahmetli olan Yenice Köylü Hüseyin Yüksek geldi. Hoş sohbetten sonra Hüseyin dede halama;              – Rusyada (kominizm) yabancı bir erkek, bilmediği bir eve gider, evin karısı ile yatır, kocasıda, evde karımın misafiri var, diye evine gelmezmiş, öylemi diye sorar! Bu anı, o zaman bire bir görüyordum. Halam;  – Öyle bir olayın olduğu iki şahit ile ispatlandığı zaman, o kişi(ler) 24 saat içerisinde yok edilirler, demişti.

Amcam Hamdi YUSUFZADE, ilk olarak 1999 tarihinde bir vesile ile Türkiyeye gelmiş olup, bu tarihten sonra bir kaç kez daha gelmiştir. Şuan Azerbaycan Bakü de, halamın 4 kızı ve torunları ile babaannemin ikinci kocasından olan torunları yaşamaktadır.

Ben 2004 yılında, Azerbaycan’a gidip, Büyükbabamın doğduğu, babaannemin yaşadığı ve kabirlerinin olduğu toprakları gördüm.

Sonuç :

Acı ve ıstıraplar arasında geçen bir ömür, yardımcısı  ile küs olarak ; 01 . 01 . 1987, perşembe günü ve saat 08.10′ da 61 yaşında sona erdi.  12.2011

Bu yazdıklarım; Seydişehirli olmayan birileri için, bir anlam ifade ediyor mu? Ettiğine eminim. Çünkü bir ara, internette yayınladığım ilk yıllarda bu yazımın Almancaya çevirtildiğini gördüm. Ama, Bugün için face veya diğer linklerde, ‘Seydişehirin Tarihi’ konulu,  bazı yazılarda ve kitaplarda; 

– ‘Söğüt altında ıslık çalan kişi’!! Seydişehirin tarihi geçmişi olarak anlatılırken!!!!! Nerede ise ömrünü Seydişehire adamış, vakti saati geldiğinde bileğinin hakkı olarak, O zamanki Belediye başkanı ve Kaymakamından saygı ve iltifat görmüş bir LAZOĞLU ŞÜKRÜ için,  bir satır deyil, iki cümle bile çok görülmektedir. 05.09.2021 pazar

Akdeniz Bölgesinde Pürem ve Keçi Boynuzu Balı Üretimi.

12181020142224 - Çiçekli pürem (5)

Pürem balı,  eylül /ekim ayında bitkinin nektarından oluştuğu için bu ad ile anılmaktadır. Pürem balı nasıldır?  Kırmızı – kahverengi karışımı bir görüntüsü ve  kendine has hafif ekşimsi, insana ferahlık veren kokulu bir tadı var. İlk zamanlarda pürem kokusu belirgin olur. Resimdeki  bal kavanozlarından öndekiler pürem, keçi boynuzu, sünemit balı, arkadaki çiçek balıdır. Öndeki pürem balları  kristalize olmaya başlamış. Pürem balının kristalize hali, diğer bitkilerin kristalize halinden, farklı oluyor. Sanki havada uçuşan bir tüy gibi. Eski arıcı arkadaşlar: Pürem balı 7 (yedi) derde deva, 7(yedi) derdi azdırır derler.

2011 Eylül ayında, Seydişehir deki  gezgin arıcılık  yapan arkadaşlar Manavgat’a yağan yağmur haberinden sonra  kovanlarını toplayıp, genelde daha önceden bildikleri noktalara akın ettiler. Yağmurların yağması  ile yapılan kovan nakli pürem nektarı içindir. Yalnız, Antalya bölgesinde olduğu bilinen ve toprak altında, duvar deliklerinde yaşayan, boyları en az 3.5 cm olan Kızıl arılar, İç Anadolu bölgemizde yaşayan küçük sarı arılardan daha tehlikelidir. Çünkü:

İç Anadolu bölgesinde yaşayan sarıca arılar, genelde kendine saldırılmadığı müddetçe sadece kovan içerisindeki balı yerler. Ak Deniz bölgesindeki kızıl arılar ise, bal arılarına saldırırlar. Bal eksilirse, bir şekilde bal tedarik edilir. Ama arı giderse, kötü olur. Tavsiyem, Antalya bölgesine kovanları götüreceğiniz de, yanınıza sinek öldürücü -fısfıs tüpler ile toz veya sıvı DDT  alınız. Bu ilaçları sıkmak içinde yanınızda fıs fıs püskürtme işlemi yapan plastik tabanca kutuları bulundurunuz.

Gelelim püremin bulunduğu bölge ve pürem balı üretiminin ne olduğuna : Pürem bitkisi, bir nebze çalı şekline benzer.  Seydişehir üzerinden  Manavgat yönüne doğru gidişte, Gündoğdu ilçe yol ayırımını tahminen 5 km geçildikten sonra, yol kenarındaki tepe ve dağ üzerinde görülmeye başlanır. Yalnız bu bitki, Ak Deniz bölgesinin her noktasında görülmüyor.

Gördüğüm ve soruşturduğum üzere 2010 yılındaki pürem balı hasadı, Seydişehir deki arıcı arkadaşları oldukca memnun etmişti. 2011 yılı  Ekim ve Kasım aylarında yapılan hasattan pek memnun olanını görmedim ve duymadım. Peki geçen sene bal hasadı iyi iken,  bu sene neden olmamıştı? Bütün mesele, meteorolojik koşullara dayanıyor.

2013 Kasım itibari ile Manavgat ta yetişen pürem bitkilerinin çiçekleri tam açmadı. Yinede ekim aralık arası polen için sünemit, pürem  ve keçi boynuzu bal hasadı ekim/kasım arası güzel oldu. 11 kovanımdan az- çok 24 çita aldım ve strafor ile sıkıştırıp şerbetledim.  31 Aralık 2013 Salı günü tekrar kontrola gittim. Bir kovanımın anası ölmüş. Kalan arıları dışarıya silkeledim. Bu arıların üzerinde ana kokusu olmadığı için, diğer kovanlara sorunsuz girerler. Diğer kovanlardan birer çita  çektim. Alt hava giriş ile üst çıkış yarıklarını biraz daralttım. Bazı kovanlarda hala alınacak  nektarlı çitalar vardı, Almadım. Çita aralarına ilaçlı karton  ve örtü tahtası üzerine -her ihtimale karşı- sorma şeker koyup, kapattım.

Ak Deniz bölgesine Sonbahar ve Kış mevsiminde, denize bakan taraftan bu bölgeye yağış ve sıcaklık gelse de, yükseklere yağan karın soğukları,  poyrazdan güneye doğru esen  soğuk rüzğarlar vasıtası ile,  bu    bölgeye inmektedir. Bu soğuklar, bitkinin tam açmasını veya nektarını oluşturmasını engelliyor veya oluşumu geciktiriyor.

Az yağan yağmur, bitkiyi besleyemediği gibi çok yağan yağmur da, nektarı akıtıyor ve tarlacının araziye gitmesini engelliyor. Hatırlarsanız 2011 yılı Antalya bölgesinde, bol yağış oldu. 12.2011

Pürem bitkisi, her nedense aynı iklim bölgesinde olmasına rağmen,  Serik bölgesinin sadece dağlık bölgelerinde yetişmekte. Serike bir gidişimde, Manavgat yolu üzerinde olan pürem bitkisinden köklü söküp, evimin olduğu bölgeye Allahın izni ile, ekeceğim. 14.02.2022

Türkiyede Kamu Kurumlarının Özelleştirilme Nedeni ve Seydişehir.

Bir önceki yazımda  Türkiyede Kamu Kurumlarının Özelleştirilme Nedeni  hakkında açıklamalar  yapmıştım. Bu yazımda ise Etibank  Alüminyum Tesislerinin özelleştirilme aşamasında, Seydişehir ( Türk ) halkı ve Eti Alüminyum işçisinin özelleştirilmeye bakış açılarını yorumlamaya ve bazı gerçekleri paylaşmaya çalışacağım.

Bir önceki yazımda, Adalet Partisinin 24 Ocak kararları ile özelleştirilmelerin önünü açtığını, halkın ağzına verilen ” zarar ediyor” sakızı sayesinde özelleştirilmelerin, TÜRK HALKINA kabul ettirildiğini belirtmiş ve Seydişehir halkının neden özelleştirilmeyi desteklediğini,  bu yazımda açıklayacağımı vurgulayarak, bitirmiştim.

Evet; Seydişehir halkı neden özelleştirmeye alkış tutmuştu. Bana göre bunun,  dört  sebebi var.

1 – İşçi; Fabrika temellerinin atıldığı 1967 yılından 1990 yılına kadar kazandığı tüm parasını, Seydişehir esnafına veriyordu. Seydişehir esnafı da parasına para, malına mal katıyordu. Fabrika işçisi, çarşı esnafının gözünde, -teşbihte hata olmasın- ”Sağmal İnek” idi.

Görünmeyen  şekli ile  belirli bir esnaf kesiminin gözünde  işçinin ev, araba alma, zevki için para harcama hakkı yok idi. Onlara göre işçiye bisiklet bile çok, yürüsün! Kirada oturacağı ev, ona çok bile! Para biriktirmek, ihtiyacı ve zevki için parasını harcamak gibi bir hakkı, olamazdı!  Ama çarşı esnafının ise,  ‘Allahın emri‘  imiş gibi her şeye hakkı vardı. Her 2 – 3 senede bir arabasını değiştirecek, Seydişehir de bir evi olacağı gibi Antalya da veya başka yerlerde 1 – 2 tane yazlığı olmalı! Bunları nereden mi biliyorum? Bende Seydişehir de yaşıyor ve toplum içinde konuşulanları duyduğum gibi, esnafı savunup, işçiyi kötüleyenlere de, gerekli cevabı verenlerdenim.

1990 yılı ve sonrasında, çalışıp üretmediği halde ‘Çağ atlatılan’ Türkiye ve Türk halkına olduğu gibi; Seydişehir işçisine de ‘Çağ Atlatıldı‘. İnsan olmanın gereğini ve gerekenlerin hepsine sahip olmaya başladı. Ev, araba, seyahat ile ailesel ve kişisel ihtiyaçlarını şehir içinden ve dışından, gidermeye başladı.

Maddi imkanları oranında çeşitli vesileler ile şehir dışına çıkmaya başlayan  işçi arkadaşlarım, şehir dışındaki yaşamı ve çeşitliliği görmeye, geçmiş yıllarda  çarşı esnafına yiyecek, giyecek vb gibi konularda ve fiyatları yönünden nasıl kazıklandığını,  anlamaya başladı. Haliyle 1985 yıl ve sonrasında yapılan her türlü alış veriş durumları, döviz üzerinden halledilmeye başlanılmıştı. Türkiye’de olduğu gibi Seydişehir’de, özellikle esnafın yaptığı yada herkesin yapmak istediği türde işçi arkadaşlarımda, cebindeki ihtiyaç fazlası olarak artırdığı lirasını, dövize çevirmeye başladı. Böylece bazı esnaflara akan ‘süt’  miktarı, dahada azalmaya yada bitmeye başladı.

Bazı ihtiyaçlarını daha ucuza, şehir dışından karşılamaya başlayan işçi, esnafın gözünde, düşman olarak görünmeye başlanıldı. Haliyle çarşı esnafının Sağmal İnek’in ‘sütü kesildi’. Seydişehir halkı ve esnafı, işçiye diş biledi. İşçi tamamen haklı mıydı? Haksız olduğu yerlerde vardı.   Mesela:

Seydişehir de olduğu gibi; Dünyanın her yerinde kimi insanların maddi gücü, gördüğü her şeyi almayı bırak, zorunlu ihtiyacını bile karşılayamayan kişilerle dolu. 1990 yılından sonra, özellikle 92 ve 98 yıllarında işe girmiş 3 – 5 yıllık yeni işçi, kıdem olarak kendisinden 15 yıl daha eski olan, işçi arkadaşın maaşına yakın maaşı, almaya başladı. Özellikle bu grup içerisinde bulunan genç arkadaşlarımız, bir anda ummadıkları bir refaha kavuştular.

Nasıl mı? Toplu Sözleşmeler yapılırken sayı bakımından ağırlıkta olan eski işçi arkadaşlarımıza, (mesela) % 15 – 20 zam verilirken, azınlıkta olan ve yeni işe giren arkadaşlarımıza, % 50 ye yakın zam verildi. Böylece tüm işçiye verilen zam ortalaması, %30 – 40 gibi yüksek gösterilirken, Türk ve Seydişehir Halkı kandırıldı. Ve çoğunlukta olan eski işçi, az zam aldı.

Ummadıkları bir refaha erişen bazı gençlerin, aşırıya kaçan nahoş hareketleri, zengin – yoksul Seydişehir halkının tepkisini çekti. Buna neden olan maddi güçlerinin yanında, zaman içerisinde bilgisayar devrinde gelişen teknoloji, kolaylaşan her türlü sanayi üretimi, kredi ve rekabete dayanan ticari kolaylıkların büyük bir etki olduğunu, unutmayınız.

Ayrıca, özellikle geçmişteki Hükümetlerin, sendikal sözleşmeler sırasında dile getirdiği, halkın kulağına soktuğu ve halkında sahiplendiği bir anlatım şekli var:  Emeklilik yaşı geldiği halde emekli olmayıp, hala çalışan, iş yerinde uyuyan işçiler var! Bu ifade şekli tüm yurt sathında geçerli olmakla beraber Seydişehir halkı, geçmişin verdiği bir hırsla bu açıklamalara sahip çıktı. Ve: Emekliliği gelen işçi, emekli olsun. Bizim çocuklarımız çalışsın, denilmeye başlanıldı.

Ey bu konuşmalara sahip çıkan  Seydişehir (Türk) halkı: Emekliliği geldiği halde hala ve hala çalışmaya devam eden, iş yerinde uyuyan sadece işçi ve işçiler mi? Emekliliği geldiği halde hala ve hala çalışmaya devam eden, iş yerinde uyuyan her türlü birim ve meslekte çalışan MEMUR YOK MU? Neden aynı terane memur için söylenmiyor!  Diliniz mi dönmüyor? Memurun tecrübelisi gerekli de, işçinin tecrübelisi gerekmiyor mu? Yoksa hep sakızlara mı dolanıyorsunuz?

NOT: Fabrikada çalışırken birlikte veya tanış olduğum; 4 C li olarak şuan devlet dairelerinde, Fabrikada çalışıyor olsalar idi, alacakları maaşın yarısına talim eden arkadaşlara: – Şuan olması gereken hakkınızı verseler, fabrikaya döner misiniz diye sorduğum kişiler: Bizler fabrikada iken, ölmüşüz, diyorlar.

Ne demek istediklerini; birazcık aklı olan varsa, düşünsün!

2 –  İşçinin, fabrikanın satışında Seydişehir halkının desteğini kaybetmesinin diğer bir sebebi de,  kısmen işçinin kendi hatası idi.. Dikkatinizi çekerim ‘kısmen‘.

Seydişehir ve civar köylerinde yerleşik, özellikle çiftçilikle uğraşan bazı işçiler, halkın arasında iken utanmadan ve ilerisini düşünmeden, haddini aşan bir şekilde: – Ben gündüz, iş saatine kadar kendi bahçemde, tarlamda çalışır, –vardiyalı–  işe gittiğimde’de  uyurum!   diyen olmuş. Kendini bilmez, kazancını hak etmeyen, yeri geldiğinde de Allah ve kitaptan dem vuran, ahlaksız arkadaşlarımızda mevcut idi.

Bir  anlamda ‘uyumaya’ gelenler var idi! Ama nasıl? Dışarıdaki kişi, fabrikaya  yatmaya gelenin ne iş yaptığını bilmez. O kişi işçinin söylediğini bilir. Haklılar da. Kamu iş yerlerinde  çalışan kişiler, yapacağı işe ve çalışacağı  tezgahın kadrosuna göre işe alınır. Her işçi, kadrosunda çalıştırılır ve kendi işinden sorumludur. Her hangi bir şahsın işinde olduğu gibi, kamu işçisine  – “Gel buraya çalış –  Git oraya çalış.” diyemezsiniz. Diyecek olan teknisyen ya da Mühendis, o işçi arkadaşın isteği karşısında, yazılı bir kağıt verip her türlü sorumluluğu üstlenmek durumundadır. Yazılı kağıdı veremediği an, git başka yerde çalış deme salahiyetinde değildir. Şayet işçi  ALLAH; KİTAP, VATAN diye gider ve başına bir iş gelirse, O zaman TEK SUÇLU İŞÇİDİR. Adı üstünde devlet ve devlet dairesi, kamu iş yeridir.  Memur içinde böyledir, işçi içinde.  Ne yazık ki Türk halkının gözünde, işçinin adı var.!! Bir zamanlar başbakanlık yapmış Tansu Çiller: “İşçiye verilen para, PKK’ya gider.” dememiş miydi?

Kamu fabrikalarında çalışan işçilerin kimi 7,5 saat veya bu zamana yakın sürede  işinin , tezgahının başından ayrılamazken; kimileri de 7,5 saat eline iş almaz. Almaz derken, tezgahların  veya değişik iş yerleri arasında elinde 1 – 2 malzeme ile dolaşır durur. Esasında dolaşması bile; iş yapmasıdır. Bu kişilerin ilki seri üretimde çalışırken diğeri, getir – götür bir başkası ise Elektrik ve Makina Bakım işinde çalışmaktadır. Üretimin durduğutezgahların sustuğu yerde, 7,5 saat eline iş almayan, sabahtan akşama kadar dolaşan kişi, çalışmaya başlar. Düzen bu şekildedir. Efendim “Niye yatacak, vatan, millet adına gitsin yardım etsin! Başka yerde çalışsın! ” demekle, iş olmuyor.

Şayet işçi kendi isteği veya başındaki yetkilinin  sözlü  talimatı ile, kadrosu dışında bir iş yapar ve başına bir iş gelirse;  ‘O’  işçiyi sözlü olarak gönderen yetkili  ” Ben gönderdim, DEMEZ – DİYEMEZ.” Yanan, işçi olur. Yine iddia ederseniz, O zaman ben size en az 10 şahitli bir iş kazasının hikayesini anlatırım.  Hal böyle iken yine suçlu; İŞÇİ OLUR. Vesselam. İşçi arkadaşlar arasında iş yerine gerçekten yatmaya gelen kişiler olmuştur. Ama bu kişiler bir elin 10 parmağını geçmez, geçemez. Ama bir çürük elma, bir kasa elmayı çürük eder –etmeli’mi? Ve etti de.

3 – Diğer önemli bir etken; AKP Konya Milletvekili ve Seydişehirli hemşehrimizin radyoda ve çeşitli mahalli yerlerde söylediği tekrarlanan; Eski işçi işten çıka-rıla-cak, onların yerine 5.000 -beşbin- genç işçi alınacak açıklaması, işçiye kin duyan Seydişehir halkının aklını başından almaya yetti, arttı bile. Böylece çalışan eski Eti Alüminyum işçisi, halkın desteğinden mahrum kaldığı gibi, garezine bile uğradı.

Not: 2016 -17 yılı itibari ile Ce-Ka Eti Alüminyum’da çalışan işçi sayısı: 1200  kaynak: Seydişehir’in Sesi gazetesi

17 Şubat 2016 – Seydişehir Öz Çelik  – iş sendika şb açıklaması: Kamuda iken çalışanlar ise: 1400 kadrolu işçi + ≈ 700 taşeron işçisi + 400 memur =  2500 çalışan kişi ekmek yiyordu. Ya şimdi? 1200 kişi.  Gelelim en önemli 4.  şık.

4 –  İşçinin temsilcisi, savunucusu  olması gereken! Hak İş’e bağlı Öz Çelik  İş sendika’mız! (Karabük Demir Çelik fabrikalarında olan örneğinde olduğu gibi) kendi menfaatleri yönünde  bir pay çıkartma telaşına düştü. Fabrikanın satışında hesaplanmış olan hisselerin, % 14’nü alabilmek için, gayret göstermeye başladı.

Bu gayretleri sırasında sendikal çıkarları, işçi çıkarlarının üstünde sayıldı. % 14‘lük hissenin adı ‘Altın Hisse’ olarak addediliyordu. Hükümet ve/veya fabrikayı satın alan şirket ile yaptıkları pazarlıklar fayda vermeyince, o ana kadar akıllarından bile geçirmedikleri gerçek görevlerini hatırladılar.

Pazarlıkları olumlu gelişse idi  Sendika işçiye dönüp -Oturun oturduğunuz yere, kıpırdayanı mahvederim, diyebilecek durumda olacaktı. Ama sendikadaki hesap, Özelleştirme İdaresinde onay görmeyince; Seydişehir’e gelip,  ‘ sendika’cılık‘ oynamaya  başladılar.

Ayrıca, bir önceki yazımın sonunda belirttiğim konuyu burada da  vurgulamamda fayda var. Seydişehire bir akşam vakti gelip genel müdürlük sahası içerisinde konuşan Başbakan RTE’ nı alkışlayan işçinin % 90’nı taşeron firmada çalışıp: – Fabrika satıldığı zaman    kalifiye işçi – usta  olacağız, diyen gençlerdi. Bunların haricinde, uzaktan dinleyip – seyredenlerin haricinde, kendi geleceğinin vehametinde olmayan, geleceğini düşünmeyip sırf  yaranma telaşında olan ≈ 50 kadrolu işçi, şak – şaklamıştır.  Buda böyle biline.  Velhasıl;

Kamu iş yerleri, herhangi bir iş yeri değildir. Devlet, çıkarttığı kanunlara bazen ters düşse de,  sonuçta istese’de – istemese’de çıkarttığı kanun ve yasalara uymak zorundadır. Dünyanın her yerinde de böyledir. Devletin Başbakanı, Bakanı, Müsteşarı, Müdürü , Şefi, Makina Mühendisi , Teknisyeni aracılığı ile bu sorumluluğu alamıyorsa, işçiyi suçlamanın alemi ve gereği yoktur. ( Bu yazdıklarıma bir itirazınız olursa, lütfen YORUM kısmına yazınız. Ben cevabı-nızı-  vereceğim.)  9 Kasım 2011

24 Mart 2015 tarihli Aydınlık Gazetesi: CHP Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın önergesini yanıtlayan;  Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız…Bedava verilen barajdan Ce-Ka 3 katrilyon TL kazandılar. Seydişehir  Eti Alüminyum Fabrikasını çalıştırmak üzere bedelsiz verilen Oymapınar Barajında 2011 – 2014 arası üretilen elektriğin yüzde 86.8’inin piyasaya satıldığı ortaya çıktı…..  “Oymapınar Barajı, Seydişehir Eti Alüminyum Fabrikası çalıştırılsın diye Cengiz İnşaat’a bedava verilmiştir. Bakan’ın yanıtı fabrika çalışsın diye verilen barajın, fabrikanın enerji ihtiyacı için değil, şirketin nakit ihtiyacı için, şirkete doğrudan para aktarmak için kullanıldığını ortaya koymaktadır. Bu kadar açık hukuksuzluğa rağmen, Oymapınar Barajı geri alınmıyorsa, Cengiz İnşaat’ın cebine giden yaklaşık 3 katrilyon lira geri alınmıyorsa, burada iktidarın da ortaklığı söz konusudur. Oymapınar Barajı Cengiz İnşaat’a dolaylı olarak da AKP’ye para akıtıyor.” 11.2016    ALBAYRAK

2020 yılı İslamın Emirleri Olan Şartları Uygulayan Ülkeler Sıralaması.

09.2021 – “Batı’ya gittim ve İslam’ı gördüm ama Müslüman yok; Doğuya döndüm ve Müslümanları gördüm, ama İslam yok.” (Muhammed Abduh)

Yada; ” Onların yaşantısı bizim dinimiz gibi; Bizim yaşantımız ise; Onların dini gibi” Mehmet Akif Ersoy

İslam ve Müslümanlık; Sadece şeriat demek değildir. Bu sıralama içinde, din unsuru yoktur. Ekonomi, Hukuk/ Devlet Yönetimi; İnsan ve Siyasi Haklar ile Uluslararası İlişkiler/Saygınlık, krıterleri üzerinden değerlendirme yapılmıştır.

Dünyada gerçek İslamı uygulayan ülkeler. 2021 yılı 151 ülke içerisinde; 1. ve 42. sırada hiç bir Müslüman ülkesi yok. 10 puan üzerinden yapılan derecelendirme sıralamasında Yeni Zelanda 9.08 puan ile 1. Sıralamaya giren ilk müslüman ülke olan Malezya’nın puanı ise 6,27

Yeni Zelanda; İzlanda; Hollanda; İsveç; Norveç; Danimarka; İrlanda; İsviçre; Kanada; Finlandiya; Almanya; Avustralya; Lüksemburg; Avusturya; İngiltere; Japonya; Belçika; Estonya; Slovenya; Malta; Portekiz; Çek; Fransa; İspanya; Hong Kong; ABD; G.Kore; Singapur; İtalya; Litvanya; Mauritius; Letonya; Şili; Slovakya; Polonya; Kıbrıs; Uruguay; Kosta Rika; Macaristan; Hırvatistan; Yunanistan; İsrail

Ve en iyi sıralamaya giren ilk müslüman ülke ise; 43. sırada Malezya var. Diğer Müslüman ülkeler sıra numarası ise; 47; 51, 53, 59, 62, 63, 65, 74, 75, 84, 85, 89, 93, 94, 96, 100. 108, 114, 115, 116, 117, 120, 121, 127, 128, 130, 132, 134, 135, 140, 141, 142, 149, 150, 151 İslamı yaşayan ülkeler sıralamasında Türkiye kaçıncı?

Yıllara göre Türkiyede İslami yaşantı derecesi ise – 2015 / 65. – 2016 / 73. – 2017 / 81. – 2018 / 95. – 2019 / 96. – 2021/ Türkiye 100.

2020 yılında, 100. sırada; Dünyanın kıskandığı Türkiye! Puanı; 3,88 Hadi teknik teknoloji bizim değil diyelim. Müslümanlığı, Suudi Arabistana ve Araplara kaptırmayan Türkiye Ekonomi; Hukuk/ Devlet Yönetimi; İnsan ve Siyasi Haklar ile Uluslararası İlişkiler/Saygınlık sıralamasında yok yerlerde. Nerede Müslümanlık? 09.2021 Kaynak: http://islamicity-index.org/

Arı hastalıklarının önlenmesinde alınacak basit tedbirler.

Arılarınızda her hangi bir hastalık oluşur ise, bahaneyi başkalarında aramadan önce; Nerede hata yaptım! diye biraz düşününüz! Ve gelelim arı hastalıklarına karşı yapa bileceğimiz basit uygulama ve önlemler. Aşağıda belirttiğim arı hastalıkları ve tedavisi, tecrübem ve bilimsel açıklamalar doğrultusundadır.

01.2022 – En basit arı hastalığı ‘Kireç Hastalığı‘ dır. Bu hastalık özellikle, petek gözlerinde olan  larvaların, beyaz taş şekline gelmesi ile olur. Nedeni ise; soğuk ve serin günlerde üşüyen olgun arılar, larvaların olduğu petek yüzeylerini terk edip, çita üstlerine yığılır. Olgun arının sıcaklığından mahrum kalan larvalar üşür, donar ve kireç şeklini alır. Tedavisi: Üzerinde arı gezinmeyen petekleri alıp, strafor ile sıkıştırıp, bol şerbetleyin,

Diğer bir şekil ise, Adi Yavru Çürüklüğü; petek içerisinde kapalı gözlerde olgunlaşma seviyesine gelen arılar, arıların çekilmesi nedeniyle üşümüş ve kimisi başını dışarıya çıkartmış şekli ile ölürken kimisi de  kapalı gözün kapağını bile açamadan ölür. Dışarıdaki arılar hem bu tip hem kireç şeklindeki ölüleri dışarıya atarlar.

Nosema, soguklardan dolayı dışarı çıkıp def-i hacet yapamayan arılarda görünen bir hastalıktır. Kakası özellikle kovan üzerinde, yuvarlak, ishal şeklinde görünür. Ayrıca diğer bir belirtisi ise; arı (fazla) uçamaz.  Büyük kanatların altında ki küçük kanatların, bitişik olması gerekir iken, küçük kanatlar ayrık ve aşağıya doğru düşmüş görünürler.

Nosema ve varroa için; timol esanslı  kekik yağı, 5 lt şerbet içine 2 mg kadar çekip karıştırın. (Aktar ve eczanelerde bulunur) kovanın gücüne göre şerbetliğine  3 er gün ara ile, 7 sefer veriniz. Yalnız, kekikyağı  karışımı şerbeti, koloninin oranına göre bir çay veya iki su bardağı kadar dökünüz. Kekik yağının keskinligi nedeni ile, Çok olması halinde hepsi bitirelimiyor veya içine düşen arılar, dışarıya çıkamıyor.

Avrupa ve  Amerikan Yavru Çürüklüğü  hastalıkları için:  Sizlerden arı ve arıcılık üzerine gelen sorular ; 10. maddesine bakınız. Bu satır ile yukarıda belirttiğim hastalıklar, Arılarda  Bakteriyel hastalıklar gurubuna girdigi belirtilmektedir.

Kovanlarınızı; devamlı ıslak olan, su sızan ve su akan toprak üzerine koymamaya dikkat ediniz. Çünkü bataklık durumunda olan bu yerde her türlü bakteri yaşar, arılarınıza bulaşır, eliniz ve malzemeleriniz vasıtası ile de kovana taşırsınız. Diyeceksiniz ki; arının kendisi gitmez mi? gider ama siz tedbirinizi alın.

Eldiven ve malzemeleriniz bir şekilde pislendi ise, En basitinden; biraz alevleyeceğiniz körükten çıkan alev üzerinde eliniz, eldiveniniz ve malzemelerinizi gezdirir iseniz, dezenfektan yapmış olursunuz.

Bu arada bir düşüncemi de sizlerle paylaşmak isterim. Arıları kontrol ederken çitaların ve kovanın içinde olan propolisi sıyırıp, istersek alıyoruz veya atıyoruz. Şayet propolisi ihtiyacınız için almayacaksanız, sıyırdığınız propolisi gelişi güzel atmayınız. Temiz bir taş, ağaç, dal veya başka bir yere sıyırınızki Arı, sıyırdığınız propolisi tekrar toplamak için uzaklara gitmesin. 06.2013