SEYDİŞEHİR ETİ ALÜMİNYUMUN ÖZELLEŞTİRİLMESİ

    Temmuz 2024. Şimdi sırada Seydişehir Eti Alüminyumun Özelleştirilmesi var. Bir önceki yazımda Türkiyede Kamu Kurumlarının Özelleştirilme Nedeni hakkında açıklamalar  yapmıştım. Bu yazımda Seydişehir halkı ve Eti Alüminyum işçisinin özelleştirilmeye bakış açılarını yorumlamaya çalışacağım.

Önceki yazımda 24 Ocak kararları ile fabrikaların satılması kabul edildi diye belirtmiştim. Halkın ağzına verilip başlarına yapıştırdığı sakız gibi zarar ediyor lafı ağızlarından eksik ettirilmedi.

Evet; Seydişehir halkı ağızlarına verilen sakız nedeni ile özelleştirmeye alkış tutmuştu. Bana göre bunun,  dört  sebebi var.

1 – İşçi 1967 yılından 1990 yılına kadar kazandığı tüm parasını Seydişehir halkı ve esnafına veriyordu. Seydişehir esnafı da parasına para, malına mal katıyordu. Fabrika işçisi, çarşı esnafının gözünde, -teşbihte hata olmasın- ”Sağmal İnek” idi.

Ne yazık ki bazı esnaf kesiminin gözünde  işçinin zevki için para harcama hakkı yok idi. Onlara göre işçiye bisiklet bile çok, yürüsün! Kirada oturacağı ev, ona çok bile! Para biriktirmek, ihtiyacı ve zevki için parasını harcamak gibi bir hakkı, olamazdı!  Ama çarşı esnafının ise, Allahın emri imiş gibi her şeye hakkı vardı. Her 2-3 senede bir arabasını değiştirecek.

Seydişehir de bir evi olacağı gibi Antalya da veya başka yerlerde 1-2 tane yazlığı olmalı! Bunları nereden mi biliyorum? Toplum içinde konuşulanları duyduğum gibi, esnafı savunup, işçiyi kötüleyenlere de, gerekli cevabı verenlerdenim.

1990 yılı ve sonrasında Türkiye AB ayarında çalışıp üretmediği halde çağ atlaTILdı.  Böylece Türk halkı ve Seydişehir işçisi çağ atladı. Buna göre İnsan olmanın gereğini ve gerekenlerin hepsine sahip olmaya başladı. Ev, araba, seyahat ile ailesel ve kişisel ihtiyaçlarını şehir içinden ve dışından, gidermeye başladı.

Sonrasında Seydişehir dışına çıkmaya başlayan işçi Dışarıda gördüğü çeşit ve fiatlar ile buradaki fiatları karşılaştırdı. Bu sebeple ne kadar fahiş fiata uğradıklarını anladı. Lakin 1985 sonrası her şey dolar ile hesaplanma yoluna gidildi.İşçi mecburen artırdığı parasını dövize yatırmaya başladı. Böylece Alüminyum fabrikasında üretilen süt çarşı esnafına az gelmeye başladı. Bazı ihtiyaçlarını daha ucuza şehir dışından karşılamaya başlayan işçi esnafın gözünde düşman olarak görünmeye başlandı.

İşçi tamamen haklı mıydı? Haksız olduğu yerlerde vardı. Mesela:

1992-98 yıllarında işe girmiş 3-5 yıllık yeni işçi maaşları eski işçinin maaşına yetişti. Bu nedenle özellikle bu grup içerisinde bulunan genç arkadaşlarımız, bir anda ummadıkları bir refaha kavuştular.

Nasıl mı? Toplu Sözleşmeler yapılırken eski ve yeni işçilere farklı zamlar verilmeye başlandı. Eski işçi arkadaşlara (mesela) % 15 – 20 zam verildi. Azınlıkta olan ve yeni işe giren arkadaşlarımıza % 50 zam verildi. Böylece tüm işçiye verilen zam ortalaması, %30-40 gibi yüksek gösterildi. Bu nedenle eski işçi az zam aldı. Sonuç olarak Türk ve Seydişehir Halkı kandırıldı.

Ummadıkları bir refaha erişen bazı gençlerin, aşırıya kaçan nahoş hareketleri Seydişehir halkının tepkisini çekti. Lakin buna neden olan maddi güçlerinin yanında alım güçlerini kolaylaştıran etkenler vardı. Buna göre zaman içerisinde gelişen teknoloji, kolaylaşan üretim, kredi ve rekabete dayanan ticari kolaylıkları unutmayınız.

Bazı ihtiyaçlarını daha ucuza şehir dışından karşılamaya başlayan işçi esnafın gözünde düşman olarak görünmeye başlanıldı. Ayrıca Seydişehir Eti Alüminyumun Özelleştirilmesi ve diğer Kurum satışlarında halkın işçiye düşman olasının diğer sebebi ise:. Hükümetlerin sendikal sözleşmeler sırasında dile getirdiği, halkın kulağına soktuğu bir anlatım şekli vardı.  Emeklilik yaşı geldiği halde emekli olmayıp, hala çalışan, iş yerinde uyuyan işçiler var!

Türk ve  Seydişehir halkı geçmişin verdiği bir hırsla bu açıklamalara sahip çıktı. Daha sonra Emekliliği gelen işçi, emekli olsun. Bizim çocuklarımız çalışsın, demeye başladı.

Ey bu konuşmalara sahip çıkan  Seydişehir (Türk) halkı. Emekli olabilecekken hala çalışan iş yerinde uyuyan sadece işçi ve işçiler mi? Emekli ola bilecekken hala çalışan iş yerinde uyuyan her meslekten MEMUR YOK MU? Neden aynı terane memur için söylenmiyor!  Memurun tecrübelisi gerekli de, işçinin tecrübelisi gerekmiyor mu? Yoksa hep sakızlara mı dolanıyorsunuz?

NOT:. Fabrikada çalışırken tanış olduğum ve 4 C li olarak şuan devlet dairelerinde çalışan arkadaşlarla görüşürdüm. Fabrikada çalışıyor olsalar idi alacakları maaşın yarısına talim eden arkadaşlara sorardım. Şuan olması gereken hakkınızı verseler, fabrikaya döner misiniz? Hiç biri ben dönerim demedi. Bizler fabrikada iken, ölmüşüz, diyorlardı.

Ne demek istediklerini birazcık aklı olan varsa, düşünsün!

2Seydişehir Eti Alüminyumun Özelleştirilmesi zamanında İşçinin, Seydişehir halkının desteğini kaybetmesinde hatası vardı. Ama bu hata kısmen işçinin kendi hatası idi. Dikkatinizi çekerim ‘kısmen‘.

Seydişehir ve civar köylerinde yerleşik işçiler var. Özellikle çiftçilikle uğraşan bazı VARDİYALI işçiler, halkın arasında iken utanmadan bazı itiraflarda bulunmuşlar.  Ben gündüz bahçemde çalışır, işe gittiğimde orada  uyurum! diyen olmuş. Kendini bilmez, Allah ve kitaptan dem vuran, ahlaksız arkadaşlar mevcut idi.

   Yalnız Bir anlamda ‘uyumaya’ gelenler var idi! Ama nasıl?

Dışarıdaki kişi, fabrikaya  yatmaya gelenin ne iş yaptığını bilemez. O kişi işçinin söylediğini bilir. Haklılar da. Kamu iş yerlerinde  çalışan kişiler, yapacağı işe ve çalışacağı  tezgahın kadrosuna göre işe alınır. Her işçi, kadrosunda çalıştırılır ve kendi işinden sorumludur. Her hangi bir şahsın işinde olduğu gibi, kamu işçisine Gel burada çalış Git orada çalış diyemezsiniz. Diyecek olan teknisyen ya da Mühendis, o işçi arkadaşın isteği karşısında, yazılı bir kağıt verip her türlü sorumluluğu üstlenmek durumundadır.

Yazılı kağıdı veremediği an, git başka yerde çalış deme selahiyetinde değildir. Şayet işçi  ALLAH; KİTAP, VATAN diye gider ve başına bir iş gelirse, O zaman TEK SUÇLU İŞÇİ olur. Adı üstünde devlet ve devlet dairesi, kamu iş yeridir.  Memur içinde böyledir, işçi içinde.  Ne yazık ki Türk halkının gözünde, işçinin adı var.!! Bir zamanlar başbakanlık yapmış Tansu Çiller: İşçiye verilen para, PKK’ya gider demişti.

Seydişehir Eti Alüminyumun Özelleştirilmesi ve diğer Kurum satışlarında halkın işçiye düşman olasının diğer sebebi ise:. Kamu fabrikalarında çalışan işçilerin kimi 7,5 saat veya bu zamana yakın sürede  işinin , tezgahının başından ayrılamaz. Kimileri de 7,5 saat eline iş almaz. Almaz derken, tezgahların  veya değişik iş yerleri arasında elinde 1-2 malzeme ile dolaşır durur. Esasında dolaşması bile iş yapmasıdır. Bu kişilerin ilki seri üretimde çalışırken diğeri, getir-götür bir başkası ise Elektrik ve Makina Bakım işinde çalışmaktadır. Üretimin durduğu yerde, 7,5 saat eline iş almayan veya sabahtan akşama kadar dolaşan kişi, çalışmaya başlar. Düzen bu şekildedir.

Efendim “Niye yatacak, vatan, millet adına gitsin yardım etsin! Başka yerde çalışsın! ” demekle, iş olmuyor.

Şayet işçi kendi isteği veya başındaki yetkilinin  sözlü  talimatı ile, kadrosu dışında bir iş yapar ve başına bir iş gelirse:.  O  işçiyi sözlü olarak işe gönderen yetkili  Ben gönderdim, DEMEZ. Yanan, işçi olur. Yine iddia ederseniz, O zaman ben size en az 10 şahitli bir iş kazasının hikayesini anlatırım.  Hal böyle iken yine suçlu; İŞÇİ OLUR. Vesselam. İşçi arkadaşlar arasında iş yerine gerçekten yatmaya gelen kişiler olmuştur. Ama bu kişiler bir elin 10 parmağını geçmez. Ama bir çürük elma, bir kasa elmayı çürük eder.

3 – Diğer önemli bir etken. AKP Konya Milletvekili ve Seydişehirli hemşehrimizin radyoda ve çeşitli mahalli yerlerde söylediği ve tekrarlanan. Eski işçi işten çıka-rıla-cak, onların yerine 5.000 -beşbin- genç işçi alınacak açıklaması, işçiye kin duyan Seydişehir halkının aklını başından almaya yetti, arttı bile. Böylece çalışan Eti Alüminyum işçisi, halkın desteğinden mahrum kaldığı gibi, garezine bile uğradı.

Not: 2016 -17 yılı itibari ile Ce-Ka Eti Alüminyum’da çalışan işçi sayısı: 1200  kaynak: Seydişehir’in Sesi gazetesi

Kamuda iken çalışanlar ise: 1400 kadrolu işçi + ≈ 700 taşeron işçisi + 400 memur =  2500 kişi ekmek yiyordu. Ya şimdi? 1200 kişi.  Gelelim en önemli 4.  şık.

4 –  İşçinin temsilcisi, savunucusu  olması gereken! Hak İş’e bağlı Öz Çelik  İş sendika’mız! (Karabük Demir Çelik fabrikalarında olan örneğinde olduğu gibi) kendi menfaatleri yönünde  bir pay çıkartma telaşına düştü. Fabrikanın satışında hesaplanmış olan hisselerin, % 14’nü alabilmek için, gayret göstermeye başladı.

Bu gayretleri sırasında sendikal çıkarları, işçi çıkarlarının üstünde sayıldı. % 14‘lük hissenin adı ‘Altın Hisse’ olarak addediliyordu. Hükümet ve/veya fabrikayı satın alan şirket ile yaptıkları pazarlıklar fayda vermedi. Sonunda o ana kadar akıllarından bile geçirmedikleri gerçek görevlerini hatırladılar.

Pazarlıkları olumlu gelişse idi  Sendika işçiye dönüp -Oturun oturduğunuz yere, kıpırdayanı mahvederim, diyebilecek durumda olacaktı. Ama sendikadaki hesap, Özelleştirme İdaresinde onay görmeyince; Seydişehir’e gelip sendika’cılık oynamaya  başladılar.

Ayrıca, bir önceki yazımın sonunda belirttiğim konuyu burada da  vurgulamamda fayda var. Seydişehire bir akşam vakti gelip genel müdürlük sahası içerisinde konuşan Başbakan RTE’ nı alkışlayan işçinin % 90’nı taşeron firmada çalışıp: – Fabrika satıldığı zaman    kalifiye işçi – usta  olacağız, diyen gençlerdi. Bunların haricinde, uzaktan dinleyip – seyredenlerin haricinde, kendi geleceğinin vehametinde olmayan, geleceğini düşünmeyip sırf  yaranma telaşında olan ≈ 50 kadrolu işçi, şak – şaklamıştır.  Buda böyle biline.  Velhasıl;

Kamu iş yerleri, herhangi bir iş yeri değildir. Devlet, çıkarttığı kanunlara bazen ters düşse de,  sonuçta istese’de – istemese’de çıkarttığı kanun ve yasalara uymak zorundadır. Dünyanın her yerinde de böyledir. Devletin Başbakanı, Bakanı, Müsteşarı, Müdürü , Şefi, Makina Mühendisi , Teknisyeni aracılığı ile bu sorumluluğu alamıyorsa, işçiyi suçlamanın alemi ve gereği yoktur. ( Bu yazdıklarıma bir itirazınız olursa, lütfen YORUM kısmına yazınız. Ben cevabı-nızı-  vereceğim.)  9 Kasım 2011  ——

17 Haziran 2005 yılında yapılan satışı Danıştay,  27 Kasım 2007 tarihinde iptal etti.

24 Mart 2015 tarihli Aydınlık Gazetesi: CHP Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın önergesini yanıtlayan;  Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner YıldızBedava verilen barajdan Ce-Ka 3 katrilyon TL kazandı. Seydişehir  Eti Alüminyum Fabrikasını çalıştırmak üzere bedelsiz verilen Oymapınar Barajında 2011 – 2014 arası üretilen elektriğin yüzde 86.8’inin piyasaya satdığı ortaya çıktı…..  “Oymapınar Barajı, Seydişehir Eti Alüminyum Fabrikası çalıştırılsın diye Cengiz İnşaat’a bedava verilmiştir. diyor.

Bu açıklamadan şu sonuç çıkıyor. Oyma Pınar Hidro Elektrik Barajı, Fabrika çalışsın diye degil! Şirketin nakit para ihtiyacı için verildiğini ortaya koyuyor. Bu kadar açık hukuksuzluğa rağmen, ‘Oyma pınar Barajı geri alınmıyorsa, Cengiz İnşaat’ın cebine O gün için cebine giren yaklaşık 3 katrilyon lira geri alınmıyorsa, burada iktidarın da ortaklığı söz konusudur. Oymapınar Barajı Cengiz İnşaat’a dolaylı olarak da AKP’ye para akıtıyor.” 11.2016    ALBAYRAK

Bir yanıt yazın